Tag: istanbul

  • Trafik, Araç Sahipliği, Konfor

    Bu yazı herhangi bir bilimsel amaç içermediği gibi tüm görüşlerimi kişisel görüşlerim olarak değerlendirmelisiniz. Hâliyle kişiden kişiye farklılık gösterebilir, anlamsız gelebilir.

    Son günlerde sıkça gündeme gelen ve üzerinde herkesin bir şekilde suçu bir başkasına attığı Şehirlere Göre En Yüksek On Trafik Gecikme Süresi istatistiğinin sonuçları, şapkayı önümüze koyup düşünmemiz gereken çok büyük bir problemi işaret ediyor.

    Kaynak: https://inrix.com/scorecard/

    Türkiye, cumhuriyetin kurulduğu günden bugüne bir enflasyon sarmalı içerisinde yer aldığı içindir ki insanların büyük bir kısmının paraya olan yaklaşımı tasarruftan ziyade harcama yönünde oluyor. Kimisi ev, araba alamayacağı için gününü geçirecek parayı kazanıyor ve yaşıyor, kimisi de değeri sürekli düşen Türk Lirası ile borçlanarak bir şekilde mal sahibi olmayı hedefliyor. Günün sonunda değişmeyen tek şey, mal sahibi olmak bizim ülkemizde büyük bir kesim için bir güvence. Geç gelen zenginliğin sonucu olarak düşündüğüm lüks düşkünlüğü de birleşince insanlar bu yönde para harcamayı seviyor. Burada bahsettiğim lüks sadece materyâl anlamında değil, konfor gibi öğeleri de içeriyor. Bu nedenle trafikte kaybedilen süreyi göz ardı ederek klimasını kendi ayarladığı, termosundan kahve içebildiği sürece bu lüksten vazgeçmek birçok insan için imkansız hâle geliyor.

    Piramidin ilk basamağını tamamlamış olsun olmasın, parası otomobil satın almaya yeten herkes bir şekilde satın almak için çabalıyor. Seyahat etme özgürlüğü sağlaması bir yana, herhangi bir sebepten ihtiyacı olan insanlar için zaten gereklilik hâline geliyor. Bazı durumlarda toplu taşıma ile ulaşım problemini çözemediğiniz anlar olabiliyor, bunun ne yazık ki farkındayım ve otomobilimden vazgeçememe sebebim de bunlardan birisi.

    Yaklaşık on senedir otomobil sahibiyim, dört tekeri olan herhangi bir otomobili sürmek benim için çoğunlukla keyif veren bir aktivite ancak İstanbul’da gereklilik dışında otomobil kullanmanın zevk veren bir yanı kaldığını düşünmüyorum. Özellikle pandemi dönemindeki ekonomik ve hijyen kaygılarıyla artan otomobil sahipliği, artan nüfusla birleşince trafik günün her saatine yayılan kronik bir problem hâline geldi. Yerel belediyelerin konut ve işletmeler özelindeki otopark duyarsızlığı, hükûmetin İstanbul’u cazibe merkezi hâline getirmeye devam etmesi ve paralelde yaşam maliyetlerinin katlanarak artması bizi hem kronik bir trafik sorunuyla hem de toplu taşımanın pahalılaşmasıyla baş başa bıraktı.

    Visual Capitalist’in 2024 ortasında yayınladığı makaleye göre otomobil sahipliği oranında Avrupa’nın sondan ikinci ülkesiyiz. Listenin tepesinde her bin kişide 761 kişiyle Polonya yer alırken Türkiye için bu sayı 220. Bu oran daha yüksek olsa, büyükşehirler özelinde neler yaşardık merak etmiyor değilim.

    Kaynak: https://www.visualcapitalist.com/vehicles-per-capita-by-country/

    Herhangi bir geliri olmadığı varsayılan öğrenciler için ulaşım, günümüz ekonomik koşullarını düşününce çalışan bir insana ucuz gelebilir. Bana göre hiçbir geliri olmayan bir insandan ücret almak kabul edilebilir bir şey değil. Kafamdaki devlet anlayışında bu kişilerin ücrete tabi tutulmaması gerekiyor. Diğer taraftan tam bilet dediğimiz ve toplumun büyük bir kesmini ilgilendiren bilet kullanımı tek basımda 27, aylık abonmanda ise yaklaşık 2120 lira. İki yetişkinin yaşadığı bir evde abonman maliyeti 4240 lira. Üstelik bazı özel durumlar var ki bu abonman maliyetinin üstüne harcama gerektiriyor. Dolmuş, minibüs kullanımı vesaire. Bugün bu bedel küçük sınıf bir otomobil için neredeyse iki depo benzin parasına denk geliyor. Hâl böyle olunca insanları toplu taşımaya çekmenin bir cazibesi kalmıyor diye düşünüyorum.

    Elbette bu denklem çok sığ, otomobilin tek gideri yakıt değil. Bakımından sigortasına, otoparkından olası hasarlara; geçen sene otomobilim için toplamda 150 bin lira harcamışım. Ki bu otomobil mevcut ekonomik şartları düşündüğünüzde işletilebilecek en ucuz içten yanmalılardan birisi. Buna rağmen ayda 10 bin liradan daha fazla bir bedel ödemişim. En fazla 10 dakika içerisinde taksi çağırabileceğimin garantisi olsa otomobil sahibi olmanın hiçbir anlamı kalmaz ancak acil bir durumda ulaşım sağlayamamak ne yazık ki tek başına bu kriteri elemeye yetiyor. Zira bunu birkaç kez acı şekilde tecrübe ettim. Her neyse.

    Toplu taşıma sistemleri eleştirilebilir, yöntemler değiştirilebilir, güvenliği arttırılabilir, ucuzlatılabilir vesaire; eğer en yoğun saatler olan saatler dışında toplu taşıma yerine otomobil tercih ediliyorsa burada değişmesi gereken tek şey ulaşım sistemi ve beraberindeki problemler değil diye düşünüyorum. Kaldı ki benim için en yoğun saatlerde dâhi bir şekilde trafiğe takılmadan hedefe ulaşmak, toplu taşımada yaşayacağım yoğunluk ve konforsuzluğu göz ardı edebilmemi sağlıyor. En azından sağlığım bu durumdayken ve dinçken. Camdan yolu seyredip otomobilleri incelediğimde sadece şoför, şoför ve bir yolcu şeklinde birçok otomobil görüyorum. Kapladıkları fiziksel alanı geçtim, harcanan enerjiye ve zamana da oldukça üzülüyorum.

    Bölgelere girişlerin ücretli hâle getirilmesi kısa vadede bir yoğunluk azalmasına imkân tanısa da orta ve uzun vadede çoğunlukla bir işe yaramıyor. Bu nedenle kültürel bir dönüşüm yaşamamız, beraberinde de toplu taşıma sistemlerini geliştirmemiz gerekiyor. Şehrin batısından doğusuna olan mesafe yüz kilometreyi aşıyor, böyle olunca küçücük şehirde 20 milyon insan yaşıyor buna katlanmak zorundayız bakış açısı kabul edilebilir gelmiyor.

    Ben uzman değilim ancak sonradan edinilen zenginlik ve konfor, vazgeçmesi çok kolay bir şey değil diye düşünüyorum. Gerek yakın çevrem gerekse eş dosttan duyduğum şeyler beni bazen hayrete düşürüyor. Bile bile o trafiğe giriliyor, sunulan her karşı argümana bir bahane uyduruluyor. Günün sonunda ben de yenik düşüp direksiyon başına oturuyorum ve trafikten de keyif almaya çalışıyorum, lâkin birkaç dakika sonra otomobil ile çıktığıma pişman oluyor ve alternatif düşünmeye başlıyorum.

    Fahiş ÖTV oranlarına rağmen otomobil satışları düşmüyor, aksine enflasyon korkusundan insanlar oradan buradan buldukları paraları otomobile yatırmaktan kaçınmıyor. Şimdi böyle sorunlar yaşıyorsak bir on yıl sonra neler yaşayacağız çok merak ediyorum…

  • Barto’s Burger Place, Maslak Oto Sanayi

    Barto’s Burger Place, Maslak Oto Sanayi

    Maslak Oto Sanayi’de vakit geçirmekten keyif alıyorum. Özellikle komşu dükkanlarda ilgimi çeken otomobiller olduğunda çok daha fazla keyif alıyorum. Bir süredir Instagram’da takip ettiğim Barto’s Burger‘ın Maslak’taki şubelerinde sergilenen otomobilin değiştiğini, Lotus’un yerini artık Lancia Delta Integrale‘nin aldığını görünce yola koyulduk.

    İkimizin de tercihi New York Double Smash oldu. Beste köftelerinden birini bana verdiği için toplamda üç köfte yemiş oldum. Ekmeği, köftesi, patatesi ile oldukça tatmin olduğum bir hamburger menü yedim. Hatta uzun zamandır ilk defa bir adet patates alsak da yetermiş diye düşündüm. Bunu dememde triple yemiş olmamın payı olabilir… Lancia’yı görebileceğimiz bir yere oturduk, bu yüzden her lokmada arkada dönen videolara göz atıp Lancia ve diğer otomobiller üzerine sohbet ettik.

    Yemekten biraz zaman geçtikten sonra kahvesini de deneme fırsatım oldu. Kahveleri belki hamburgerleri kadar iddialı değil ancak gayet yeterli bir lezzet sunuyor. Fiyatları ise bugünlerde uğradığım çoğu kahveciden çok daha uygun. Beste kahve içmedi ve çikolata soslu Sundae yedi. Tadı fena değildi.

    Yaşadığımız deneyimden o kadar memnun kaldık ki bir gün sonra iki arkadaşımızla yeniden uğradık. Benim tercihim yine aynı oldu. Beste ise bu sefer Oklahoma Onion Smash yedi. Tadına baktım ve onu da beğendim.

    Fiyatlar için ne ucuz diyebilirim ne de pahalı. Elbette iki hamburger menü için bin liradan fazla para vermek alışması zor bir durum ancak evde yaptığımda karşılaştığım maliyetleri düşününce anlayabiliyorum. Yolunuz Maslak’a düşerse buraya uğrayıp bir şans vermenizi kesinlikle öneririm.

    Çalışanların giydiği ve kendi yorumları olan tshirt ve kapüşonluların satışını da yapıyorlar. Kaliteleri mükemmel olmasa da fiyatları bin lira altında olan bu ürünler eğlenceli tasarımlara sahip. Aralık ayında yeni ürünlerin geleceğini öğrendiğim için bu seferlik bir şey satın almadım.

    Uzun soluklu olmasını ve müdavimi olmayı istediğim bu yeni yeri keşfettiğim için mutluyum. Muhtemelen birçok arkadaş grubumla tekrar tekrar gideceğim.

    Barto’s Burger hakkında daha fazla bilgi için resmi Instagram hesaplarını ziyaret edebilirsiniz.

  • 2024 Dünya Rallikros Şampiyonası, İstanbul

    2024 Dünya Rallikros Şampiyonası, İstanbul

    Tosfed, İstanbul Park’ın işletmesini devraldıktan sonra pistteki ilk resmi organizasyonunu düzenledi. 9-10 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilen World RX of Türkiye, serinin son yarışı olması ve şampiyonu belirleyeceği için ayrıca önemliydi. İki günden oluşan etkinliğin sadece cumartesi günü olan ayağına katıldık. Güneşin görünmediği her an tir tir titrediğimiz için pazar günü aynı riski bir daha almak istemedik. Johan Kristoffersson’un yedinci şampiyonluğunu garantilediği yarışı da çıplak gözle izleyebilmiş olduk.

    İki günü kapsayan biletlerin fiyatı kişi başı 300 lira, otopark ise iki günlük kullanım için 200 lira olarak belirlenmişti. Bu ülkede asgari ücretin hâli ortadayken bir şeye ucuz demek büyük yüzsüzlük fakat motorsporları gibi organizasyonlar için düşününce fiyatlar görece uygun tutulmuş. Bu sayede özellikle cumartesi günü tribün oldukça kalabalıktı. Pazar günü yarış yayınlarına göz attığımda yağmurun da etkisiyle katılımın az olduğu görünüyordu. Tabii yarış aralarının çok uzun olması da bence bunda bir etkendi.

    Kırmızı Çizgi: Gold Tribünler, Sarı Çizgi: Yarış Pisti, Mavi Çizgi: Her pilotun yarış boyu bir kere etrafından geçmek zorunda olduğu bariyerlerin yeri

    Parkur pistin son üç virajını ve içerideki toprak alanı kapsayacak şekilde hazırlanmış. Tribün olarak ise Ana Tribün’ün sol kısmı ve hemen sol tarafına kurulmuş Gold Open kısmı belirlenmişti. Üstü kapalı olan Ana Tribün özellikle pazar günü yağmur olduğu için avantajlı olsa da yarışı izlerken Gold Open tarafı daha avantajlı hissettirdi. Asfalt kısımdaki son virajları daha yakından görüyorduk.

    Diğer motorsporlarından farklı olarak bu seride hem içten yanmalı hem de elektrikli otomobiller aynı anda yarıştı. Özellikle kalkışlarda elektriklilerin görece avantajlı olduğu belli olsa da içten yanmalıların 0-100 hızlanması 2 saniyenin daha altında olduğu için bu fark çok da açılmadı.

    Yarış aralarında drift gösterileri gerçekleştirildi. Bir araç, detayını göremesem de aks kırdı ve çekici ile çekilmek zorunda kaldı. Diğer araçlar gösteriye devam etti ve yarış arasındaki boşlukları doldurdu. Bence aradaki boşlukları doldurmak için yeterli değildi çünkü yarışlar arasında ikişer saat vardı. Elbette bir Formula 1 katılımı olmadığı için etkinlik seçeneğinin çok olmamasını anlayabiliyorum ancak daha iyi vakit geçirmek için ekstra bir çaba harcanmamış hissettirdi.

  • Duman, Ekim 2024

    Duman, Ekim 2024

    Hayatımda hiç Duman konserine gitmemiştim. Birçok şarkısını yüzlerce kez dinlemiş olsam da nedense canlı performanslarını hiç merak etmedim. Stüdyo kayıtlarındaki performanslarını sunamayacağını, dinleyici kitlesinin ve Kaan’ın birçok kez göz devirmeme sebep olabileceğini düşünüyordum. Çok da yanılmamışım.

    Aylar önce, yeni albümden ilk teklinin paylaşıldığı esnada Antalya’dan Ankara’ya gidiyorduk. Yolda bildirim gelince Kufi’yi dinledik, dinledik ve bir kez daha dinledik. Doğrusu bugüne kadar dinlemeyi atlamış olduğumuzu düşündüğümüz eski bir Duman parçası sandık. Beraberinde gelen diğer tekli için de aynı şeyi düşündük.

    Aradan geçen zamanın ardından Ekim’in ortasında Harbiye’de bir konseri olduğunu gördük ve birkaç arkadaş bilet aldık. Ekibe uyum sağlamak adına çok laf etmedim ancak bilet başına 2 bin liraya yakın para verdik. Herhalde para harcadığıma en çok üzüldüğüm konser bu oldu… Konser günü geldi çattı, hava birden soğumuş ve ara ara yağmur yağıyordu.

    Oturmalı bir düzende Duman dinlemek kulağa ne kadar garip gelse de konserin hemen başında bunun sebebini biraz olsun anladım. İnsanlar havaya giremiyordu çünkü şarkılar arası es çok fazlaydı. Grubun performansı bence vasata yakındı. Kaan ayakta dâhi zor duruyor gibiydi. Şarkının birçok yerini söylemedi, hatta söyleyemedi ve gitarda da birkaç nota ve akora basmaktan öteye gidemedi. Bir iki şarkı sonrasında canım sıkılmaya başladı ve bütün tadım kaçtı. Bir ara başımı Beste’nin omzuna koydum ve uyudum yalan yok. Köşedeki mekanda içerken kolundan tutup getirmişler ve zorla çalıyor, söylüyor gibiydi.

    Tuvalete gitmek için kalktım ve dönmek üzereyken konsere ara verildi. O aranın ardından bir parça daha dinledik, daha dayanamadık ve kalktık. Seyirciyi de geçtim, bir noktada Kaan’ın hâl ve hareketleri gruptaki diğer üyelere de saygısızlıkmış gibi hissettirdi. Albümün geri kalanından paylaştıkları diğer şarkılar da sanki eski bir Duman albümünden gibi hissettiriyorken daha verimli bir konser beklerdim.

  • Ibrahim Maalouf, Mayıs 2024

    Ibrahim Maalouf, Mayıs 2024

    Konser 25 Mayıs tarihinde Harbiye Açıkhava’da gerçekleşti. Geçen seneki konser gibi bu konser de aslında çıkacak olan albümün tanıtımı kapsamında olduğu için eski parçalardan ziyade yeni parçalar icra edildi. Yoğun ısrar nedeniyle ekibi sahneden ayrıldıktan sonra True Sorry ve Harmandalı da çaldı. Seyirci ile etkileşim bir önceki konserden daha fazlaydı ve seyirci de Maalouf’un konuşmalarına katılmak isteyince bazı parçalar arasında iş stand-up’a döndü.

    Konser, T.O.M.A (Michel Ange’nin Trompetleri) projesi kapsamında gerçekleştirildi. İlk iki parça ile hızlı girip sonrasında yer yer durgun yer yer hareketli diğer parçalar ile konser tamamlandı. Özellikle oğlunun evden ayrılmasıyla ilgili yaptığı konuşma ve sonrasında Gazze ve Beyrutlu çocuklar için herkesten telefonlarının flaş ışıklarını yakmasını isteyerek eşlik etmesini istemesi oldukça dokunaklıydı. Aynı tarihte hemen aşağı taraftaki Küçükçiftlik Park’ta gerçekleştirilen Scorpions konserine de atıfta bulundu ve izleyenleri güldürdü.

    Bir önceki konsere nazaran bu konserde çok daha fazla duygulandım ve etkilendim. Önceki albümü ilk başlarda çok etkileyici gelmese de zaman içinde tamamını defalarca dinledim ve belki de zamanla sevdim ancak bu albüm daha şimdiden tekrar tekrar dinlenesi hissettiriyor. Özellikle bazı parçalardaki sololar tüylerimi diken diken etti ve gözlerim yaşardı. Katıldığımız en güzel konserlerden birisini daha baştan sona keyifle takip ettik. Enstrümanı ile büyüleyen ve büyüyen nadir insanlardan birisi ve onu canlı izleyebildiğimiz için çok şanslı hissediyorum, albümü sabırsızlıkla bekliyorum.

    Bu yazıyı yazdığım gün itibariyle albüm henüz yayınlanmadı.

  • Miles Kane, Mayıs 2024

    Miles Kane, Mayıs 2024

    Bir gün öylece Instagram’da dolanırken Passo’da yer alan Miles Kane konserinin gönderisine denk geldik, bilet satışı da kısa bir süre sonraydı. Çok uzun zamandır aylar sonraki konserlere bilet aldığımız için hemen siteye girdik, şansımız yaver gitti ve bilet alabildik. 18 ve 19 Mayıs’ta olmak üzere iki konser açıklanmıştı, biz 18 Mayıs’ta olan konsere bilet alabildik. Belki de turnede yer almamızın en büyük sebebi Didem Soydan efektidir kim bilir.*

    Miles Kane belki de en sevdiğim one-man band olabilir. Bu nedenle konseri için oldukça heyecanlandım. Turnesinde yer alan diğer şehirlerde çaldığı setlist’lere baktım. Wrong Side of Life benim en sevdiğim şarkısı ancak bu şarkının listede olmamasına çok şaşırmadım çünkü seçilen şarkıların ritmi bir hayli yüksekti.

    Konsept basit; aslında daha önceden kaydedilmiş diğer enstrümanların üstüne gitar ve vokal ile eşlik ediyor ve bir saat süren bir performans sergiliyor. Her ne kadar ilk iki şarkıda Kane’in çaldığı gitarın sesini duyamasak ve arkada çalan kayıtta atlamalar yaşansa da bunları tolere etmekte zorlanmadı. Birkaç şarkı sonrasında açıldı ve kendini buldu. Hem çalarken hem de söylerken hissettiğini ve keyif aldığını anlamak zor değil. Oldukça keyifli bir konserdi ve keşke her sene en azından bir kere canlı dinleyebilsek dedim.

    Neyse ki haziran gibi yeniden gelecekmiş, henüz detaylar belli değil.


    IKSV’ye en son King Gizzard konserinde gitmiştim, üstünde yıllar geçmiş ancak içerideki ses sistemi hâlâ yeterli hissettirmiyor. Ne enstrümanları dinlemek keyifli ne de vokali. Alanın küçük olması, konumu vesaire çok güzel hissettirse de insan artık biraz daha kaliteli bir ses sistemi istiyor.

    Bilet satın alma ekranında belirtilmiş olmasına rağmen IKSV tarafıyla iletişime geçerek fotoğraf makinesi alıp almayacaklarını öğrenmek istedim. Bu konudaki çekinceyi anlayabiliyor ve çeşit çeşit insanın sınırları nasıl zorlayabileceğini az çok tahmin edebiliyor olsam da niyetimi aktarabilmiş olmama rağmen ne Ricoh için ne de X100VI için bir izin koparabildim. Birkaç basit hatıra fotoğrafı çekmeye izin vermeyen anlayış bütün konser telefon ile canlı yayın yapmaya müsaade ediyor, ben de bunu anlamıyorum.

    * Bilmeyenler için açıklama: Didem Soydan, The Wonder isimli parçanın klibinde oynadı.

  • Çubuklu Silolar, Beykoz

    Çubuklu Silolar, Beykoz

    Kuzenlerimle 121A’ya binip Paşabahçe’deki halamlara gittiğim çocukluk yıllarımda kıyısından geçtiğim ve gelip geçerken görmemize rağmen hiçbir fikrimin olmadığı silolar, biraz da 31 Mart Seçimleri öncesi açılmış olsun diye erkenden açıldı. Her ne kadar bazı noktalarda hâlâ şantiyede olduğunu düşünsem de büyük oranda tamamlanmış olduğu için çok rahatsız olmadım.

    10 Mart’ta açılan Çubuklu Silolar, dijital sanatlar müzesi, sahne, geniş bir kafe, çocuk parkı, kütüphane ve sanat merkezi barındırıyor. Uzun yıllar boyunca akaryakıt deposu olarak kullanılıp işlevi bittikten sonra kaderine terk edilmişti. 2019 yılında kurulan İBB Miras tarafından başlatılan çalışmalar sonucu kamu kullanımına açıldı ve açıkçası çok da güzel oldu.

    Biz o gün Anadolu Kavağı civarına da geçeceğimiz için araçla gittik ve girişte yer alan otoparkı kullandık. Yeni açıldığı için mi bilmiyorum ancak herhangi bir ücret de ödemedik. Yeni açılmış olsa da beklediğim kadar kalabalık değildi ancak yukarıda da belirttiğim gibi bazı noktalar henüz tamamlanmamıştı.

    Öncesinde siloların üstüne çıkarak eşsiz İstanbul manzarasını izledik. Şehrin yoran birçok faktörü olsa da dönüp şöyle bir bakınca hâlâ oldukça etkileyici hissettiriyor.

    Sonrasında açılış sergisi olan Ars Electronica’dan Bilinci Yeniden Kurmak: Gerçek Nedir? isimli sergiyi ziyaret ettik. Sergi 10 Haziran 2024 tarihine kadar ziyaret edilebiliyor.

    Kaynaklar:

    1 https://www.ekremimamoglu.com/gundem/cubuklu-silolari-aciyoruz/

    2 https://www.arkitera.com/haber/cubuklu-silolarin-donusumu-tamamlandi/

  • Kompartıman, Yeldeğirmeni

    Kompartıman, Yeldeğirmeni

    Dışarıdan çalışmak istediğimiz bir gün Yeldeğirmeni’nde yer alan Kompartıman’ı denedik. Öğle arası geçtiğimiz için ufak balkonundaki sandalyelere geçip içeceklerimizi içtik. Her ne kadar arka bahçeye baksa da açık hava ve koltuğun rahatlığı neredeyse uykumu getirdi. Kahvesi oldukça lezzetliydi.

    Sonrasında Yeldeğirmeni’nden Moda’ya doğru sokaklarda yürüdük ve akşam ne yesek diye düşünürken yeniden Kompartıman’a geldik. Benim tercihim günün menüsünde yer alan tavuk şiş, tablacı salatası ve beraberinde pideden yana oldu. Gerek sunum gerekse lezzet anlamında oldukça tatmin edici bir seçimdi.

    Beste ise menüde yer alan kuskus tabuleli ızgara tavuk tercih etti. Hem kuskusundan hem de tavuğundan tattığım için onu da oldukça beğendiğimi söyleyebilirim.

    Yüksek tavanı, güzel mekan tasarımı ve kibar çalışanları ile uzun zamandır vakit geçirmediğim Yeldeğirmeni’nde hoş bir gün geçirdim.