Category: İnceleme

  • Çağlama

    Sesini duyanların elektro bağlama ile karıştırması muhtemel postmodern bir enstrüman olan çağlama, bağlama perde düzenine sahip ancak elektrogitar telleri kullanan bir Ömür Kılıçaslan icadıdır.

    Ömür Kılıçaslan kimdir?

    90’ların sonunda rock müzik grubu Çamur’un bas gitaristi, 2001 yılından itibaren ise Hariçten Gazelciler’in solisti olan Ömür Kılıçaslan, evinde geçirdiği talihsiz bir kaza sonucu 2014’te aramızdan ayrıldı.

    Hariçten Gazelciler

    Bir Ara Güler fotoğrafında gördükleri “Hariçten gazel söylemek zabıta amirliğince yasaklanmıştır.” yazısından yola çıkarak grubun ismi olmasına karar verdikleri isim. *

    Müziğimizdeki Arayış

    Son dönemlerde arayışta olan birkaç ismi her anlamda takip etmeye çalışıyorum. Tolgahan Çoğulu, perdesiz gitarın sesinin gitardan uzaklaşarak udvâri bir ses çıkarmasından şikayetçi olacak ki mikrotonal gitarın peşinden gitti. Gitara eklediği ek perdelerle King Gizzard and the Lizard Wizard‘ın Flying Microtonal Banana albümünü etkilediğini söylemek yanlış olmaz. Sleep Drifter, modern bir Kara Toprak (Aşık Veysel) uyarlaması olarak değerlendirilebilir. Grup Türkiye’ye geldiğinde Tolgahan Çoğulu ile bir araya da gelmişti.

    Erkan Oğur’un perdesiz gitar arayışını da aynı şekilde çok sıkı takip etmeye çalışıyordum. Gitarımın tellerini sökmüş, atölyede geçen saatlerin ardından ucuz ama etkili bir perdesiz gitar sahibi olmuştum.

    Çağlama da bu arayışın bir parçası.

    Çağlama nedir?

    Çağlama, gitar tuşesiyle çalınan bir bağlamadır. 2004 senesinde Çağlayan Örge’nin de yardımıyla Ömür Kılıçaslan tarafından yapılmıştır. Kendine has bir sap biçimine sahip çağlamada tel olarak gitar telleri kullanıldığı ve sap kısmı gitara göre daha uzun tutulduğu için sap boyunca gerginliği alması adına demir çubuk (truss rod) bulunur. Perde düzeni tıpkı gitardaki gibi logaritmik ilerlemektedir ancak bağlamada bulunan mikroton perdeler yerleştirilmiştir. Ömür, bu seslere arıza sesler demekteydi.

    Ömür ve çağlamaya ait nadide kaynaklardan birisi

    Akort Düzeni

    2024 yılı sonlarına doğru Ozan Özdemir yapımı bir çağlama edindim. Daha önce bağlama ve biraz da perdesiz gitar çalmışlığım olduğu için çalmakta zorlanmadım ancak kaynak ararken bazı konularda bulamadığım bilgiler oldu. Youtube videoları altında soru soruyor, bilgi toplamaya çalışıyordum. Öyle ki bu enstrümanın tel ve akort düzeniyle ilgili yazılı bir şey bulmak oldukça zordu. Enstrümanı edindikten sonra ilk iş tellerini yenilemek oldu. 0.9 veya 0.10’luk teller tercih edilebilir.

    Tellerin enstrümana takılma şekli yukarıdan aşağı şu şekilde;

    Tel SırasıTel KalınlığıHz
    Üst iki tel: D / RE9-24146-73
    Orta iki tel: A / LA11-32220-110
    Alt iki tel: D / RE16-42293-146

    Akort için PanoTuner isimli iPhone uygulamasını kullanıyorum. Şimdilerde Re – La – Re akort düzeninde çalıyorum ancak ilk aldığımda Si – Fa # – Si akort düzeniyle de deneme yaptım.

    İlerleyen zamanlarda çağlama özelinde başka kaynaklar da hazırlamaya çalışacağım. Genel hatlarıyla çağlama, işte öyle bir enstrüman…

    * Kaynak: https://birartibir.org/harabati-bir-hayat/

    ** Mikrotonal Gitar hakkında daha fazla bilgi için ziyaret edin https://www.microtonalguitar.org

  • 2016 Fiat 500 İncelemesi

    2016 Fiat 500 İncelemesi

    The Whirl’de

    Yaşadığımız bölgeden ötürü küçük otomobillerin avantajlı olduğunu düşünüyoruz. Dar sokaklar, park yeri sıkıntısı vesaire derken sınırlı sayıda model seçeneğimiz vardı ve yolumuz Fiat 500 ile kesişti. Mahallemizde sürekli gördüğümüz Opel Adam da ilgimizi çekiyordu. Hatta bir keresinde sahibini yakaladık ve sohbet ettik, sattığı zaman ilgilenebileceğimizi de ilettik fakat kendisi oldukça memnun olduğunu ve uzun bir süre satmayacağını söyledi.

    Bahsi geçen Opel Adam, Beste, Fiat 500

    İlk jenerasyon Smart Forfour‘u yeni sattığımız için yeni jenerasyonuna da göz attık ancak istenen paralar bütçemize uymuyordu. Aslında o da mantıklı bir seçim olabilirdi, üstelik küçük olmasına rağmen dört kapılı bir modeldi.

    Belirtmeden geçemeyeceğim, Beste’nin kuzeni bir önceki jenerasyon Fiat 500’ü satın aldığı zaman hayallere dalmıştık. 500’ün, belki de bir iki önceki neslin VW Beetle ile kurduğu duygusal bağı kurmaya müsait modern bir otomobil olduğunu düşünüyorduk.

    Biz 500’ü satın aldığımızda kilometresi 57 bindeydi. Bir süre kullandık ve kapsamlı bir ağır bakıma soktuk. Birçok hayati parçası yenilendi. Ona ilk başta İtalyanca 500 anlamına gelen Cinquecento ismini koyduk fakat bir süre sonra Cars filmine atıfla Luigi ile değiştirdik.

    İç mekan tasarımı olabildiğince sade ve donanım paketi nedeniyle taşıdığı bilgi eğlence ekranı Apple Carplay barındırmıyor. Perdesi elle hareket ettirilebilen cam tavanı içeriye ferahlık katıyor. Direksiyonun önünde basit bir ekran yer alıyor, hız göstergesi ve devir saati nostaljik göndermeler içeriyor. Otomatik klimasının performansı yeterli ve konsoldaki düğmeler alışınca kullanım kolaylığı sağlıyor. Smart Forfour, saklama gözleri konusunda daha cömertti. 2004 model olmasına rağmen torpido gözü haricinde torpidonun üstünde uzanan bir göz ve direksiyonun sol tarafında devamı niteliğinde bir ufak göz daha sunuyordu. Fiat 500, şehir içi kullanım için düşünülmüş bir otomobil olmasına karşın iç hacmi değerlendirme konusunda bir tık geride hissettirdi.

    Her ne kadar şehirde kullanmak için alsak da bugüne kadar yaptığımız yaklaşık 20 bin kilometre, çoğunlukla uzun yolda geçildi. Üstelik sadece asfaltta değil, hafif off-road’da da üzerine düşen görevi fazlasıyla yaptı. Otomobiller ile bağ kurup onları çok önemsesem de mezara götürmeyeceğim ve müzede sergilemek benim işim değil. En nihayetinde birer araçlar.

    1.2 litrelik 4 silindirli atmosferik motor, 69 beygir – 102 nm tork ile mütevazi bir güç sunuyor. 0’dan 100’e yaklaşık 13 saniyede çıkıyor ve kağıt üzerindeki son hızı 160 km/h. İzmir otobanında eğimin de desteği ile 200’ü görebilmek mümkün ancak bu ne kadar güven veriyor ve yapılabilir bir şey, tartışılır. Otomobilin boş ağırlığı 940 kg, 185 litre bagaj hacmi mevcut. Bir orta boy valiz ile sırt çantası rahatlıkla sığıyor, günlük ihtiyaçlar için yeterli. Zaten iki kişilik bir aile olduğumuz için ihtiyaç durumunda arka koltukları yatırıyoruz. Sahip olduğumuz modeldeki yükleme ağzı, ailenin cabrio üyesine göre çok daha geniş.

    2000’lerin başında bitmesi gereken bir çile, özellikle uzun yolda kendisini hissettiriyor. Beygirler yüzlerce değilse atmosferik motor çok yorucu olabiliyor. Özellikle sollamalarda, uzun rampalarda; daha doğrusu ivmenin kaybolduğu her an turbonun icadına şükrediyorsunuz. Evet bu otomobil sol şeridi kapatıp 200 km/h sabit gidilecek bir otomobil değil ancak birkaç yüz metreyi aşan rampalarda, rakım da yüksekse kendinizi can çekişirken buluyorsunuz. Fiat burada basitlik, sorunsuzluk ve ucuz işletme maliyetlerini göz önünde bulundurarak bir üretim gerçekleştiriyor fakat bir noktada bu güçsüzlük güvenlik problemleri de doğuruyor. Standart bir şehir kullanımında bundan daha fazla güç çok gerekli mi, tartışılır ancak benim düşünceme göre her otomobilde bazı maddeler kesinlikle gerekli. Bir noktada ivmelenme kabiliyeti de güvenlik standartlarından birisi diye düşünüyorum.

    Bir diğer can sıkıcı noktası ise robotize edilmiş şanzımanı. Bugüne kadar sadece bir kez aşırı ısınma uyarısı aldım ancak düz yolda bile kararsızlaşıp vites düşürüp arttırdığı oluyor. Üstelik ne eğimde bir değişiklik var ne de sağ ayağımın dozajlamasında. Havadaki oksijen miktarı bir hava boşluğuna denk geldiğim için aniden düşmediyse bunu yapmasını anlamsız buluyorum.

    En hayati iki parçadaki sorunlar, elektrifikasyondan nasibini almış 500e modelinde giderildi. Model hâliyle çağ dışı şanzımandan kurtuldu. Elektriğin getirdiği gücün doğrudan tekerlere kayıpsız aktarım imkânı, ister istemez modeli cazip kıldı. Kabul edilebilir menzili ile dikkatimi çekmeyi başaran model, bütçem el veriyor olsa şehir içi kullanım için satın almak isteyeceğim otomobillerin başında geliyor.

    Galata katlı otoparkı

    Luigi, ekonomimiz buna izin verse asla satmak istemeyeceğimiz bir otomobil. Zira Beste’ye çok yakıştırıyorum ve onun da ne kadar sevdiğini biliyorum. Üstelik otomobil Beste’nin üstüne ve hâliyle onun ilk arabası. Kurduğu duygusal bağı tahmin edebiliyorum.

    Premses

    Sahip olduğum bütün otomobillerle duygusal bağ kuran birisiyim. Onların kişilikleri olduğunu düşünüyorum ve her birisinin kendi içerisinde farklılaştığı yerler olduğuna inanıyorum. 500, gözümde puppy’den farksız. Eksikliklerini biliyorum; güçsüz, atik değil ve çağ dışı bir şanzımana sahip. Bu, onu sevmediğim anlamına gelmiyor. Her yansımada dönüp bakıyoruz. Özellikle düşük hızlarda şehir içerisinde dolanırken yolumuzu uzattığımız oluyor. Onu her park edişimizde dönüyor ve bakıyoruz. Bu, sahip olunan otomobilin ne kadar keyif verdiğiyle doğru orantılı bir durum. Umarım park edince dönüp bakmayacağımız bir otomobilimiz olmaz. Ve umuyorum daha birçok kez sabah erken saatte uyanıp yola koyuluruz.

    Bir Eskişehir yolculuğunun başlangıcı
  • Barto’s Burger Place, Maslak Oto Sanayi

    Barto’s Burger Place, Maslak Oto Sanayi

    Maslak Oto Sanayi’de vakit geçirmekten keyif alıyorum. Özellikle komşu dükkanlarda ilgimi çeken otomobiller olduğunda çok daha fazla keyif alıyorum. Bir süredir Instagram’da takip ettiğim Barto’s Burger‘ın Maslak’taki şubelerinde sergilenen otomobilin değiştiğini, Lotus’un yerini artık Lancia Delta Integrale‘nin aldığını görünce yola koyulduk.

    İkimizin de tercihi New York Double Smash oldu. Beste köftelerinden birini bana verdiği için toplamda üç köfte yemiş oldum. Ekmeği, köftesi, patatesi ile oldukça tatmin olduğum bir hamburger menü yedim. Hatta uzun zamandır ilk defa bir adet patates alsak da yetermiş diye düşündüm. Bunu dememde triple yemiş olmamın payı olabilir… Lancia’yı görebileceğimiz bir yere oturduk, bu yüzden her lokmada arkada dönen videolara göz atıp Lancia ve diğer otomobiller üzerine sohbet ettik.

    Yemekten biraz zaman geçtikten sonra kahvesini de deneme fırsatım oldu. Kahveleri belki hamburgerleri kadar iddialı değil ancak gayet yeterli bir lezzet sunuyor. Fiyatları ise bugünlerde uğradığım çoğu kahveciden çok daha uygun. Beste kahve içmedi ve çikolata soslu Sundae yedi. Tadı fena değildi.

    Yaşadığımız deneyimden o kadar memnun kaldık ki bir gün sonra iki arkadaşımızla yeniden uğradık. Benim tercihim yine aynı oldu. Beste ise bu sefer Oklahoma Onion Smash yedi. Tadına baktım ve onu da beğendim.

    Fiyatlar için ne ucuz diyebilirim ne de pahalı. Elbette iki hamburger menü için bin liradan fazla para vermek alışması zor bir durum ancak evde yaptığımda karşılaştığım maliyetleri düşününce anlayabiliyorum. Yolunuz Maslak’a düşerse buraya uğrayıp bir şans vermenizi kesinlikle öneririm.

    Çalışanların giydiği ve kendi yorumları olan tshirt ve kapüşonluların satışını da yapıyorlar. Kaliteleri mükemmel olmasa da fiyatları bin lira altında olan bu ürünler eğlenceli tasarımlara sahip. Aralık ayında yeni ürünlerin geleceğini öğrendiğim için bu seferlik bir şey satın almadım.

    Uzun soluklu olmasını ve müdavimi olmayı istediğim bu yeni yeri keşfettiğim için mutluyum. Muhtemelen birçok arkadaş grubumla tekrar tekrar gideceğim.

    Barto’s Burger hakkında daha fazla bilgi için resmi Instagram hesaplarını ziyaret edebilirsiniz.

  • The Outfit

    The Outfit

    Finale doğru gittikçe beklentimi arttıran ancak son sahneleriyle biraz olsun hayal kırıklığı yaşatsa bile bir bütün olarak düşününce soluksuz izlediğim bir film oldu. Yaşadığı trajik bir olaydan sonra Londra’dan Chicago’ya göçmüş centilmen bir terzinin isteği dışında mafyaya bulaşmasını anlatıyor. Birçok kez ters köşeye yatıran, sinematografisi ve müzikleri ile sizi daha da içine alan yapım tek mekanda geçiyor. Mark Rylance rolü çok güzel üstlenmiş.

    IMDb Puanım

    Rating: 8 out of 10.
  • 2016 BMW 118i İncelemesi

    2016 BMW 118i İncelemesi

    2012 Renault Megane‘ı sattıktan sonra o dönem için güncel olan Megane 4 Hatchback satın almayı düşünüyordum. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yoktu, kendi otomobilimdeki eksikliklerin çoğunu gideren model olduğu için fazla düşünmüyordum. Masajlı koltuğundan açılabilen cam tavanına, Apple Carplay’inden ambiyans aydınlatmasına; birçok konuda çağ atlayan bir Megane modeli olmuştu. Hem yakın çevremin etkisiyle hem de kanımın kaynaması sebebiyle yolum 2016 BMW 118i ile kesişti.

    Belki de hâlâ bu fikrin doğruluğunu savunmamızı sağlayan bir gerçek var, BMW size otomobil içerisinde sunduklarından ziyade altındaki sundukları ile cazip gelmeli. Satın aldığım otomobilde anahtarsız giriş, dokunmatik orta ekran, Apple Carplay gibi birçok özellik yoktu. Aslında objektif düşündüğümde bir önceki otomobilimin üstüne teknoloji anlamında çok bir şey eklenmiyordu ancak gerek alırken ekspertiz esnasında lifte kaldırınca gerekse lastik değişimi gibi günlük işler esnasında gözün görebildiği yerleri görünce neden BMW’nin tercih sebebi olduğunu bir kez daha anlıyorsunuz. Alt takım, sürüş hissi, yol tutuş; muadili birçok marka modelden çok daha ileri seviyede bir mühendislik barındırıyor. Her ne kadar günümüz BMW modellerinin birçoğu tasarım olarak bana hitap etmese de marka genlerini taşımayı çok iyi başarıyor.


    Pandemi yeni başlamış, evden çalışmaya başlamıştım. Annemin hâlâ ofise gitmesi nedeniyle sabahları kalkıp onu ofisine bırakıyor, akşamları gidip alıyordum. Satın aldığım ayı takiben yağışlı bir sabah eve dönerken kaza yaptım. Hem biraz acemi kazasıydı hem de bir anlık dikkatsizlik ve yoldaki su birikintisinin nelere yol açabileceğini gösteren bir kazaydı. Bu kaza bana hem maddi hem de manevi hasar bıraktı. Hem yeni aldığım otomobille yeterince bağ kuramadım hem de tamir tadilat işlemlerinden ötürü yüzde yüz verim alamadım. O yüzden çok uzun olmayan bir birliktelik yaşadık ve bir sene daha yeni bir BMW 118i ile güncelledim.

    Sahip olduğum ilk 118i, Joy Plus donanım paketine sahipti. 1.5 litre hacminde, 136 beygir, 220 nm tork sunan 3 silindirli motor barındıran makyajlı versiyon, 0’dan 100’e 8.7 saniyede çıkıyordu. Zaten bu otomobilin limitli hissettirdiği anlar 120-130 km/s’tan sonra başlıyordu. İvmesini kaybettiğinizde yeniden hızlanmak, boş ağırlığı neredeyse 1.4 ton olan ağırlığından ötürü çok da kolay olmuyordu. Her ne kadar aynasında BMW’nin alametifarikası angel eye’ları gören yol verse de markaya çok da yakışmayan bir güç/ağırlık oranı olduğunu düşünüyorum. Bunun nedeni Türkiye’deki vergilendirme sisteminin saçmalığı, o ayrı bir yazının konusu…

    Angel Eye

    Tabii bu kasada güçlü bir seçenek elbette var ancak ülkemize resmi yollardan gelmiş tek model BMW 120i. O model, 176 beygir ile biraz daha keyifli. Yurt dışında zaten daha yüksek güç seçeneği olan versiyonları mevcut.

    İstanbul’u etkisi altına alan bir dolu yağışından kurtarmak için atölyeye sokmuştum.

    8 ileri ZF şanzımanı, gerek geçiş hızı gerekse kararlılığı ile sürüş keyfini arttırıyor, uzun yolda düşük devirle yol alabilmeyi mümkün kılıyordu. Böylece ortalama otoban hızlarında yakıt tüketimi oldukça düşüyor, düşük devirle birlikte motor sesini duymak güçleşiyordu. Her ne kadar dört silindirli eski versiyonlarını daha çok sevseler de ben üç silindirli motorun karakteristik sesini ve titreşimini çok beğeniyordum. Yakıt tüketimine gelecek olursak, sağ ayağıma ne kadar hâkim olmaya çalışsam da şehir içinde 300-350 km anca yol yapabiliyordum. Ortalama yakıt tüketimim 10 litrelerin altına çok düşmüyordu. Porsche Macan’ı olan yöneticim benden daha az yakıyordu, benzin ibresinin hareketini fark ettiğim ilk otomobilim bu oldu.

    Sınıfının rakipsiz modeli 118i, arkadan çekişli olması nedeniyle arka koltukta ferah bir yaşam alanı sunmuyordu. Ağırlık dağılımı nedeniyle akünün bagajda olması ise bagaj hacminden bir ödün vermeyi gerektiriyordu. Elbette bunların hepsi şoför koltuğuna oturunca unuttuğum detaylardı. Joy Plus donanım paketi performans odaklı olmaktan ziyade daha ulaşılabilir bir BMW sunuyordu. Bu nedenle satın alan birçok insan M direksiyonu ile değişim yapıyordu. Birlikteliğimiz çok uzun sürmediği ve orijinallikten yana olduğum için bu tür işlere girmedim.

    Arkadaşımdan ödünç aldığım GoPro ile POV çekiyor, gecenin geç saatlerinde boş olan Bahçeköy yollarında gazlarken denemeler yapıyordum. Önceki nesillerini de kullandığım için direksiyon hissinin biraz daha iyileştirilmiş olduğunu fark etmiştim. Hatta günlük kullanımda M versiyonlarındaki direksiyondan daha iyi bir deneyim sunduğunu düşünenlerdenim.

    Çift bölgeli otomatik kliması, vitesin önünde konumlandırılmış iki adet bardaklığı, küçük de olsa bir saklama alanı bulunduran kol dayaması, geri vitese takınca zemini gösteren sağ aynası gibi birçok yeniliğiyle Megane’da aradığım birçok kullanışlı detayı barındırıyordu.

    Satın aldığım gün noterden çıkıp koltuğuna ilk oturuşumdaki hisleri aklımdan çıkaramıyorum. Zehir kana karışmıştı.

  • iPhone 16 Pro: İlk İzlenim ve Deneyim

    iPhone 16 Pro: İlk İzlenim ve Deneyim

    Form faktörü tutturmuş markaların ufak geliştirmelerle yeni model çıkarmasına alışığız. Apple, iPhone 15 Pro serisinin biraz daha geliştirilmiş versiyonu olan 16 Pro’yu duyurduğunda heyecanlanacak çok şey olmasa da ilerleme devam ediyordu.

    Son iki senedir serinin Pro modellerini kullanıyorum ve 16 Pro’yu da satın aldım. İlk dikkatimi çeken bazı özellikler şunlar oldu;

    • 4K’da 120 kare çekebilmesi
    • Kamera denetimi düğmesi
    • 1 nit minimum parlaklık
    • 5X optik yakınlaştırma
    • Daha hızlı Magsafe şarj hızı
    • Video kayıtlarında daha iyi bir performans sunduğu iddia edilen mikrofon dizilimi

    Yazının devamında bu maddeleri biraz açacağım. Önce biraz iPhone ailesi hakkında konuşalım.

    Son birkaç modelde baz iPhone modelleri ile Pro modeller arasındaki farklar oldukça fazlaydı. Hatta Pro modeller arasında bile bazı farklar oluyordu. Apple, Pro modeller arasında ekran boyutu ve batarya ömrü dışında bir fark bırakmayarak kullanıcıların karar vermesini kolaylaştırdı. Baz modeller ile Pro modeller arasındaki fark da giderek azaldı. Özellikle son iki senede çıkan baz modellerdeki işlemcilerin, kendisinden bir sene önceki Pro modelinde yer alan işlemciler ile aynı isimde olması ve benzer güç sunması, psikolojik olarak eski bir cihaz almışım hissi uyandırıyordu. Üstelik donanımsal eksiklikler de az buz değildi. 16 serisi ile birlikte Aksiyon Düğmesi ile Kamera Denetimi de baz modelde yer almaya başladı. İşlemciler Pro modeller ile aynı nesil isimlendirmesine sahip, böylece psikolojik olarak eski ürün alıyormuş hissi de ortadan kalktı.

    Çoğunluğun beğenmediği ancak benim bir önceki dönemde sunulan deri kılıflardan daha çok beğendiğim Mikro Dokuma kılıflar kaldırıldı ve yerine bir alternatif konulmadı. Silikon kılıflar hem çok toz tutuyor hem de cebe koyarken oldukça zorluyor. Diğer alternatif olan şeffaf kılıf ise telefonun alt kısmında yeterince koruma sağlamıyor.

    Gelelim yukarıdaki maddeleri biraz açmaya;

    4K 120 Kare

    4K’da 120 kare çekmesi, özellikle daha derin videolar çekmeye yarıyor. Daha önce 1080p çözünürlükte birçok deneme yaptığım için uzun vadede bu özelliğin yaratıcı işler ortaya çıkarabileceğini düşünüyorum. Genel düşüncem şu, bir telefon kamerasıyla üretilen içerik en fazla telefonda tüketilir ve sırıtmaz fakat son birkaç senedir telefonda üretilen içerikleri televizyonda, 5K çözünürlüklü monitörümde izlerken şunu fark ediyorum ki, artık düzgün ışık ve mikrofonla iş görebilir haldeler. Log çekip üzerine vakit ayırıp rengiyle vesaire uğraşanlar için zaten çok daha iyi sonuçlar alabilmek mümkün. Ben de ufak ufak denemeler yapıyor ve düzenlemeler ile ilgili kaynaklar okuyorum.

    Kamera Denetimi

    Kamera Denetimi düğmesi, ürünlerinin üzerindeki tuş ve port sayısını azaltmak isteyen Apple’dan çok da beklemediğim bir hareket oldu. Her ne kadar fiziksel bir düğme olmasa da bir noktada şarj portunu dâhi kaldırmak istediklerini düşünüyorum. Böylece hem su ve toz dayanımını arttırmak hem de maliyetleri düşürmek istiyorlar gibi geliyor. Düğmenin kendisine gelecek olursak, ben düğmenin konumunun yatay modda tutarken fazla solda kaldığını düşünüyorum. Böyle olunca da özellikle video çekerken telefonun alt kısmındaki mikrofonlar kapanmış oluyor. Mikrofonları kapatmamak için ise sağdaki gibi tutmak gerekiyor.

    Böyle tutunca da ekranın sağ kısmını görmek pek mümkün olmuyor. Doğrusu isminde Pro olan modeller için bu tür yenilikleri destekliyorum çünkü hem profesyonellere yönelik cihaz tasarlayıp hem de onların kullanacağı geliştirmeler yapmak yaratıcı insanların işini kolaylaştırıyor. Üstelik Apple, bu tuşu sadece bir deklanşör düğmesi olarak değerlendirmeyip bazı jestler de eklediği için ileride çok daha fazla özellik destekleyebileceğini hayal edebiliyorum. Örneğin ekrana dokunmadan kaydırma, vb. gibi.

    1 Nit Parlaklık

    1 nit minimum parlaklık, özellilkle çok karanlık ortamlarda telefona bakmak gerektiğinde aslında çok aradığım bir özellik. 15 Pro serisinde elle ayarlayabildiğim en düşük parlaklık bile bazen o kadar parlak geliyor ki.

    5X Optik Yakınlaştırma

    5X optik yakınlaştırma, aslında 15 Pro Max’te de yer alıyordu ancak Apple, 15 Pro’ya bu özelliği koymamıştı. 16 serisi ile birlikte Pro ve Pro Max modellerinde aynı kamera dizilimi yer alıyor. Yine sosyal medya veya telefonla tüketilecek içerikler için oldukça iş görür bir çözüm ortaya konmuş diye düşünüyorum. Galata Köprüsü’nün ortasından çektiğim bu fotoğraftaki Tershane yazısının okunması, bence gayet yeterli. (Dördüncü fotoğraf)

    Daha Hızlı MagSafe

    Daha hızlı MagSafe desteği geç kalınsa da nihayet dedirten bir gelişme oldu. Ben belki de sadece Type C desteği nedeniyle 15 serisine geçsem de telefonu neredeyse beş kere bile kablo ile şarj etmedim. Masamda ve yatağımın yanındaki komodinde MagSafe şarj aleti bulunuyor ve sürekli bu teknolojiyi kullanarak şarj ediyorum. Kablosuz şarj çok yeni bir teknoloji olmasa da hem mıknatıs yerleşimi ile gelen aksesuarlar hem de kesintisiz, ısınmadan şarj edebilme özelliği Apple’ın imza dokunuşlarından birisi olmuştu.

    Yeni Mikrofon Dizilimi

    Video kayıtlarında daha iyi bir performans sunduğu iddia edilen mikrofon dizilimi, sosyal medyada ekipmansız içerik üreten birçok insanın oynayacağı yeni oyuncaklardan birisi oldu. Ben Çerçeve modundaki sonuçları bir mobil cihaz için fena bulmadım. Kamerayı nereye çeviriyorsanız o bölgedeki sesleri kaydetmeye çalışsa da düzensiz gelen seslerde sonuçlar elbette çok verimli değil.

    İlk fark ettiğim klasik Apple hareketi ise şu oldu, 16 Pro ile çekilmiş bir fotoğrafı veya videoyu 15 Pro’da düzenlerken aslında 16 Pro’daki bütün özellikleri kullanabildiğimi fark ettim. (Mikrofon kaynağını değiştirme, Stiller özelliği gibi.) Her ne kadar mikrofon dizilimindeki değişiklikler 15 Pro’da bu özelliği kullanamamayı açıklasa da Stiller özelliğinin yazılımsal olarak 16 Pro’ya özel hazırlanması ve limitlenmesi, klasik bir Apple saçmalığı olmuş. Henüz bir sene önce tanıtılan bir ürünün yazılımsal olarak bu denli limitlenmesi yeni bir Apple hareketi olmasa da trilyon dolar değerine ulaşmış ve servislerden de milyonlarca dolar kazanan bir şirketin hâlâ bu kadar aç gözlü olmasını anlamamda güçlük çektiriyor.

    iPhone 16, her ne kadar çok fazla yenilik getirmemiş görünse de sıfırdan tasarlanan ve termal verimliliği artan yeni bir iPhone modeli. Dolar bazında fiyatlarında bir değişiklik olmasa da hem belirlenen kur hem de üzerindeki fahiş vergiler nedeniyle Türkiye’de yüz bin liralar telaffuz edilmeye çoktan başlandı.

  • 2012 Renault Megane İncelemesi

    2012 Renault Megane İncelemesi

    Üniversiteden mezun olduğumda ailem ile birlikte bir otomobil almak için kolları sıvadık. O dönemki bütçemiz sıfır B sınıfı (Polo, Clio vb.) veya ikinci el C sınıfı (Golf, Megane, vb.) modellere yetiyordu. Hem bagaj hacmi hem de iç hacim genişliğini düşünerek ikinci el C sınıfı modellere bakmaya başladık. Üstelik TL gün geçtikçe değer kaybediyor, her yeni sene ile birlikte gelen otomobiller donanım olarak çıplaklaşıyordu. Biraz da bu nedenle C sınıfı ve birkaç yıllık bir otomobil daha mantıklı geliyordu.

    O dönem Bahçeköy’de oturuyorduk ve günde yaklaşık 30 km civarı yol yapıyordum. Bu nedenle önceliğim dizel motorlu bir model seçmekti. Üstelik Beste Ankara’da yaşadığı için sık sık uzun yol yapacaktım. 100 kilometrede ortalama 5, 6 litreler ile gezmek şimdi bile büyük lüks. Üstelik sağ ayağımı dizginleyebildiğime 4 küsürlü değerlere inmek çok da zor değildi.

    Otomobili sadece ben kullanacaktım. İlk otomobil için beklentilerim çok yüksek değildi. Mekanik anlamda az sorun çıkaracak, genç işi bir hatchback otomobil arıyordum. Beyaz renk bir Fransız olmasın yeter diyordum. Çok büyük konuştuğum için yolum 2012 Renault Megane III 1.5 dCi ile kesişti.

    Boş ağırlığı yaklaşık 1.3 ton olan model için 110 beygirlik motor görece yeterli geliyordu. Turbo sayesinde alt devirler ölü değildi ancak gerek ara hızlanmalar gerekse son hız konusunda çok da mutlu etmeyen bir deneyim sunuyordu. Özellikle yolcu ve biraz yük olduğunda ivmelenmek biraz daha zor hâle geliyordu. Kadranda tepe orta noktada bulunan hız değerinin bir otomobil için en ideal sürüş hızı olduğunu düşünürüm. Bu otomobilde 110 idi ve gerçekten de 110’dan sonra gerek ses gerekse konfor giderek daha kötü hâle geliyordu. Bir Gelibolu ziyaretimizde arkada oturan arkadaşımla konuşmaktan sesim kısılmıștı.

    Otomobilin öne çıkacak hiçbir donanım opsiyonu yoktu. Hissiz bir direksiyon, düşük yalıtım kalitesi, monokrom ekrana sahip basit bir bluetooth özellikli radyo. Olabildiğince basit, genç işi olmayan, sıkıcı bir Fransız aile otomobiliydi ancak ilk otomobil olduğu için oldukça özel bir yere sahipti. Bugün bile beyaz bir Megane 3 görünce dönüp plakasına bakıyorum.

    Kol dayaması, içinde iş görecek büyüklükte bir depolama alanı bulunuyordu. Vites kolunun olduğu kısımda kullanışlı bir bardaklığı vardı ancak yolcunun kullanabileceği diğer bardaklık, klima konsolunun altına konumlandırıldığı için uzun şişeleri koymak ve almak mümkün değildi. Alınacak bir sonraki otomobilde bakacağım özelliklerden birisi olacağını henüz yeni almışken fark etmiştim.

    Kliması kış aylarında ısıtmada, yaz aylarında ise soğutmada yetersiz hissettiriyordu. Antalya yolunda en son ayarda dâhi soğutamaması yüzünden camı açmam ve gelen sıcak hava dalgasını hissetmemle camı kapatmamı asla unutamıyorum. Kış aylarında ise ofise vardığımda anca ısınıyordum. Bahçeköy’de mont ve bere ile otomobil sürmek olağan gelse de Şişli bölgesine gelince insanların garip bakışlarıyla karşılaşıyordum.

    Satışını yaptığım gün yeni sahibi beni ofisime bırakmıştı. Arkasından baktığımda duygulanmıştım. Hem ailemin yaşadığı korkutucu sağlık problemlerinde tüm ulaşım sorunumuzu çözmüştü hem de beni Beste ile biraz daha yakınlaştırmıştı. İstanbul Ankara arası yaptığım her yolculukta yolun farklı bir detayını keşfediyordum. Birkaç senede neredeyse 100 bin kilometre civarı yol katetmiştim. Park ettiğimde dönüp bakacak kadar seviyor muydum, sanmıyorum. Lâkin sahip olunan ilk otomobil olmasının getirdiği duygusal bağı asla inkar edemiyorum.

    Hâlâ Ankara yoluna çıktığımda aklıma o günler geliyor, dinlediğim şarkıları mırıldanıyorum. O gidiş gelişlerde edindiğim alışkanlıkları yad ediyorum. Kurtköy’deki Mehmetçik Vakfı’nda durup bir kahve almak, Bolu’daki Highway’de kısa bir duraklamak vb. gibi…

  • iOS 18’e İlk Bakış

    iOS 18’e İlk Bakış

    iOS 18, her ne kadar Apple Intelligence özelliği ile ses getirse de bu özellik 18.1 sürümü ile kullanıma sunulacak. Yeni bir iPhone 16 aldığınızda yüklü gelen sürümde bu özelliği kullanamamak bence Apple için kabul edilebilir bir durum değil ancak buna alıştık. Özellikle oyun firmaları bunu çok sık yapıyor ve hatta bırakın tam anlamıyla bitmemiş ürün satmayı, henüz beta sürümü bile olmayan oyunların satıldığına şahit olduk. Bana daha da garip gelen ise sadece bir duyuruya inanarak bunu satın alabilecek kadar tutkulu olmak zira fiyasko ile sonuçlanan onlarca örnek var.

    Gerek akıllı telefonlar gerekse işletim sistemleri için doyuma ulaşıldığını ve artık gelen tüm özelliklerin çağ açıp kapamaktan ziyade ufak geliştirmeler olduğunu çok sık duyarız. Nitekim bu görüşü destekleyebilecek çok sayıda tanıtım izledik fakat benim fikrim, bu donanım ve yazılım ürünlerinin de yaşam döngüleri olduğu yönünde. Tıpkı canlılar gibi bu ürünler de zaman içerisinde büyüyor, olgunlaşıyor, beklentileri değişiyor ve bu yönde evriliyor. O yüzden ilgiyle takip ettiğim markaların donanım ve yazılımsal geliştirmeleri beni her seferinde biraz daha heyecanlandırıyor. Söz konusu Apple olunca ise ince ayrıntılar üzerine uzun saatler kafa yorulmuş donanımsal ve yazılımsal geliştirmeler beklemek günümüze has bir şey değil. Belirli bir formu tutturmuş ve kabul görmüş tasarımların çok risk almadan ufak geliştirmelerle ilerleyişini sürdürmesi ise sadece akıllı telefon sektörüne has bir durum değil. Alman otomobil markalarının klasikleşmiş modellerine yıldan yıla bakacak olursanız tasarım veya donanım anlamında çok büyük sıçramalardan ziyade ufak geliştirmeler göreceksiniz.

    iOS 18, aslında AI akımına geç kalmış Apple’ın, ChatGPT sayesinde günü kurtarmasına olanak tanıyor. Henüz sadece İngilizce (ABD) dilini desteklese de zaman içerisinde diğer dilleri de destekleyip, gelişecektir. Apple’ın en sevdiğim tutumu birçok donanım ve yazılım geliştirmesini bir bebekken ortaya koyup, sonrasında geliştire geliştire oldukça kullanışlı bir hâle getirmesi. Google gibi doğrudan fişini çekmek ve derhâl para kazanmak gibi bir amacı olmadığı için sabredebiliyor, belki de insanların alışkanlıklarını kazanmasını bekliyor ve sonrasında vazgeçilmez hâle getiriyor. Bunu da çoğunlukla o donanım veya yazılım en iyi hâline ulaşmışken veya ulaşmaya yakınken yapıyor. Aklıma ilk gelen örnek Handoff.

    iPhone 15 Pro ailesi ile gelen Aksiyon Düğmesi, zaman içerisinde çok daha akıllı görevler üstelenebilen bir tuşa dönüştü. Özellikle Kestirmeler ile birlikte çok daha akıllı hâle gelen bu tuş, benim için sanki on yıldır telefonda varmış gibi bir alışkanlık hâline dönüştü. Tıpkı onun gibi 16 ailesi ile birlikte gelen Kamera Denetimi düğmesi de, şimdilik bir akıllı deklanşör tuşu görevi görüyor ancak zaman içerisinde Touch ID barındıran, kaydırma özelliği sayesinde kullanıcı deneyimini ileriye taşıyan bir düğme hâline gelecektir. Yakın zamanda denediğim ProRes video denemesinde ekran üstünde yakınlaştırma yaparken telefonu biraz oynatmış, neden bunun için ekran dışına bir kontrolcü yapmadıklarını sorgulamıştım. Anlaşılan o ki Apple Park’ta birileri benim gibi düşünüyor.

    Kaynak: https://www.apple.com/tr/newsroom/2024/09/apple-introduces-iphone-16-iphone-16-plus/

    Bugüne kadar oldukça eleştirilen kişiselleştirme konusunda da büyük adımlar atılmış. Her ne kadar benim ilgimi çekmese de bu konuda beklentileri olan birçok insanı mutlu etmiş geliştirmelerden bir diğeri bu oldu. Uygulama simgelerinin görünümünden dizilimine birçok tasarım geliştirmesi mevcut. Denetim merkezi geliştirmeleri ve uygulama girişlerindeki Face ID gereksinimini ayarlayabilmek çok daha kıymetli geliştirmeler diye düşünüyorum.

    Fotoğraflar, Mesajlar, Safari, Harita gibi birçok yerleşik uygulamada güzel geliştirmeler mevcut. Benim dikkatimi çeken ve WWDC 2024‘ten beri sabırsızlıkla beklediğim bazı özellikler şunlar;

    • Parolalar, artık Ayarlar altından erişilmeyi gerektirmiyor, harici bir uygulama hâline gelmiş. Ben 1Password’ü çok uzun süredir, etiyle kemiğiyle; belki de birçok özelliğiyle kullanıyorum ancak Beste ile paylaşımlı parola kullanımımız her zaman bir krize dönüşüyordu. 1Password’ün maliyeti de şahsi kullanım için anlamsız geliyordu. Bu nedenle güncelleştirme gelir gelmez 1Password’ümdeki kişisel parolalarımın bir kopyasını Passwords uygulamasına taşıdım ve bazılarını da Beste ile paylaştım. Bu bahaneyle tekrarlayan birkaç parolamı da güncelledim ve 2FA etkinleştirmediğim bazı servislerde bu ayarlamaları yaptım. macOS, iPadOS uygulamaları da pürüzsüz çalışıyor ancak Apple Watch için henüz bir uygulama yok. 1Password, ilgili etiketi atadığınız kayıtları Apple Watch üstünde gösterebiliyor ve bence bu müthiş bir fikir. Bir diğer eksi ise Passwords şu an için sadece giriş bilgileri tutabiliyor. Kredi kartı, gizli dosya vb. gibi 1Password’ün sunabildiği ek özellikler şu an için yok.
    • Uygulama kilitleme özelliği, belki de beş ana sürüm öncesinde tasarlanıp uygulanması gereken bir özellikti. iOS 18 ile birlikte Whatsapp, Telegram, Fotoğraflar gibi bazı uygulamalarımın girişine Face ID gereksin ayarını yaptım.
    • Denetim Merkezi’nde birden çok sayfa oluşturabilme, özellikle akıllı ev aksesuarları kullandığım için benim fazlasıyla işime yaradı. Daha önce ana ekrana yerleştirdiğim bazı kısayolları ikinci bir denetim merkezi sayfasına taşıdım ve böylece daha sade bir uygulama ekranım oldu. Aynı zamanda müziğin çıkacağını kaynağı belirlerken iOS 17’de de oldukça yavaş bir UI animasyonu vardı, bunu hızlandırmışlar. Bu maddeye bir ek de şunu eklemeliyim, Airpods ürünlerinin cihazlar arası geçiş hızı fark edilir derecede artmış.
    • Günlük uygulaması, yaklaşık üç aydır düzenli kullandığım ve her gece kendime bir hatırlatıcı ile yazmayı hatırlattığım bir alışkanlık hâline dönmüştü. İlk hâli oldukça kısıtlı özelliklere sahipti ancak şimdi arama, filtreleme gibi birçok özellik geldi. Bu sayede bazı olayların hangi gün olduğunu çok daha rahat bulabiliyorum. Dijital notlar, kitaplar vb; arama özelliği nedeniyle bile tercih etmem için bir sebep. Bu gelişmelerin haricinde biraz oyunlaştırma getirmişler ve tıpkı Duolingo’daki gibi bir seri mantığı eklemişler. Harici bir hatırlatma hazırlamaya gerek kalmadan doğrudan uygulama içerisinde bir günlük hatırlatıcı oluşturabiliyor ve seriyi devam ettirmek için kendinizi motive edebiliyorsunuz.
    • Her ne kadar bir macOS özelliği olsa da iPhone’u da ilgilendirdiği için yazma ihtiyacı hissediyorum; iPhone Yansıtma. Gerçekten ama gerçekten çok uzun yıllardır beklediğim bir özellikti. 2024 yılında olmamıza rağmen bazı iPhone uygulamaları ne iPad’de ne de Mac’te düzgün çalışıyor. Bu yüzden bir şekilde gün içinde bilgisayar başındayken iPhone’u elime almam gerekiyordu. Neredeyse bir iPhone’un tüm özelliklerini Mac’ten kullanabilmek muhteşem bir fikir. Sadece kişisel kullanımda değil, özellikle yazılımcılar ve telefonda çok sık vakit geçiren, belki de işi bu olan insanlar için bulunmaz bir nimet olabileceğini düşünüyorum.

    Benim şimdilik aklıma gelenler bunlar. Uzun zamandır bu kadar çok özellik beklediğim bir iOS sürümü olmamıştı. Bu yüzden 18.0’e duyurulur duyurulmaz geçiş yaptım ve şu ana kadar hiçbir sorunla karşılaşmadım. watchOS, iPadOS ve macOS’te de güzel geliştirmeler var ancak onlar da başka bir yazının konusu.

    iOS 18 ile birlikte gelen tüm yenilikler için aşağıdaki PDF’e bakabilirsiniz.

    https://www.apple.com/ios/ios-18/pdf/iOS_18_All_New_Features_Sept_2024.pdf