Category: İnceleme

  • Dyson Ontrac: İlk İzlenim ve Deneyim

    Dyson Ontrac: İlk İzlenim ve Deneyim

    Kağıt üzerinde beklenti oluşturacak teknik özellikler sunan Dyson’ın ikinci nesil kulaklığı Ontrac satışa çıktı. Türkiye fiyatı 20 bin lira olan kulaklığın değiştirilebilir kulaklık süngerleri ile dış kapakları ise ikişer bin liradan satışa sunuldu. Marka, iki binden fazla kombinasyon yapılabileceğini belirttiği bu kişiselleştirme seçenekleri ile bence doğrudan Airpods Max tüketicilerini hedefliyor.

    Henüz ürünü incelemeden öngörülebilir olduğunu düşünüyorum: dış kapaklar herhangi bir dokunmatik yüzey barındırmadığı için jestler doğrudan bu malzemenin altındaki tarafa iletilmek üzere tasarlanmış ve biraz kuvvetli vurmak gerekiyor. Bu da içgüdüsel bir kontrol deneyimi sunmaktan oldukça uzak hissettirdi. Daha iyi bir tasarım anlayışı tercih edilebilirdi. Ayrıca kontrol düğmesi olarak yerleştirilen düğmede hareketleri gerçekleştirmek için gereğinden daha fazla kuvvet uygulamak gerekiyor. Deneme ürününe has bir şey mi, bir tasarım tercihi mi emin değilim ancak tasarım bu şekildeyse eksi hanesine yazar.

    MyDyson uygulaması ile öntanımlı üç farklı EQ ayarı sunuyor. Bas güçlendirme modunda basların çalışma aralığı hoşuma gitti. ANC özelliği ise rakiplerine kıyasla en iyisi değil ancak yine aynı şekilde fena iş çıkarmıyor. Transparan modu ise birçok rakibinde şikayet ettiğim, dışarıdaki sesi robotize bir şekilde iletmiyor, oldukça pürüzsüz ve kulaklık yokmuş gibi bir deneyim sunabiliyor. Hâlâ Airpods ürünleri bu konuda en iyisi gibi geliyor.

    Kulaklığın görüntüsü bana Bang & Olufsen HX’i anımsatıyor. Hatta görüp deneyene kadar niyeyse doğrudan onunla karşılaştırma ihtiyacı hissettim. Berbat bir ses kalitesi sunduğunu söyleyemem, ortalama bir insan için gayet yeterli bir deneyim sunuyor. 6hz-21Khz gibi bir özellik sunan bir kulaklıktan ses (daha doğrusu sürücü) anlamında da daha iyi işler beklemek yanlış olmaz. Kötü diyemem, doğrusu temiz bir ses sunuyor ancak benzer fiyatlarla satılan ve belki de bir asırdır ses üzerine uzmanlaşan firmaların ürünleri hâliyle daha mantıklı oluyor. Taşıma çantası Airpods Max’e kıyasla daha iyi fakat daha iyi yapan markalar var. ANC özelliği açıkken 55 saate varan şarj süresi sunuyor, bu da günümüz beklentilerini karşılıyor.

    Dyson, Airpods Max alabilecek ve ortalama beklentilere sahip çoğunluğa hitap eden bir ürün tanıtmış ancak etkisi Türkiye’de henüz hissedilmemiş görünüyor. Bazı ürünleri pahalı yaparak albenili yapamıyorsunuz. Aynı zamanda bu pahayı karşılayacak bir şeyler de sunmak gerekiyor. Dyson, süpürge konusunda bu başlığa örnek olabilir ancak kulaklıkları ile değil. İlk nesil hâlâ alay konusu. Aklıma gelen diğer örnek ise DS otomobil firması. Kristal dokunuşlar allanıp pullanmış bir Citroën olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

    Apple, Airpods Max ürününde bir başarı elde ettiyse bu tamamen markasının sayesinde oldu. Sanmıyorum ki o kullanışsız çantasıyla, kısa şarj süresi ile insanlar bayıla bayıla alsın. Apple ekosistemindeki en rahat kullanıma sahip ve en yormayan kulaklık modellerinden biri olsa da ikinci nesli ile de hiçbir yenilik getirmemiş görünüyor.

    Tasarım

    Rating: 4 out of 5.

    Teknoloji

    Rating: 3 out of 5.

    Fiyat

    Rating: 2 out of 5.

    Özetleyecek olursak; benden bir kulaklık tavsiyesi isteyecek olursanız, Dyson OnTrac sunacağım alternatiflerden birisi olmazdı.


    Bu arada Dyson markası, hem Whatsapp hattıyla hem de çağrı merkeziyle bu ürünü nerede deneyebileceğiniz konusunda hiçbir bilgi vermiyor. Marka için kabul edilemez bir şey olduğunu düşünüyorum. Ben Akasya AVM’deki şubelerinde mutlaka olacağını düşünüp başka bir işimin olmasını da bahane edip gitmiş ve ürünün sergilenemediğini, sebebinin ise hemen yan komşuları Apple olduğu bilgisini aldım. Çalışanlardan birisinin Emaar AVM’deki tanıdığına ulaşıp deneme ürünü olup olmadığının bilgisini alarak bizi oraya yönlendirmesiyle deneme fırsatı buldum. Aynı zamanda Zorlu AVM’de de stantta gördüm ancak deneme ürünü var mı, yok mu bir bilgim yok.

  • Suvla Şarap Fabrikası, Gelibolu

    Suvla Şarap Fabrikası, Gelibolu

    Suvla; ılık bir havada öğle vaktinde, yazın kumsalda bir gün batımında, keyifle hazırlanan akşam sofralarında, karlı bir havada şömine karşısında, bahçede mangal başında, ciddi iş toplantılarında, kimi zaman da koyu arkadaş sohbetlerinde yaratılan özel tatların tümüne uyumla eşlik eden, tamamlayan, hep tercih edilen zamansız, derinlikli, zengin karakterli, dengeli ve zarif şaraplar yapmanın ve içirmenin peşinde.

    Bozcaada tatili dönüşünde önce Troya Müzesini gezdik, sonrasında Gelibolu tarafına nasıl geçeceğimizi düşünürken kendimizi bir anda fabrikada bulduk. Hafta içi gittiğimiz için tek müşteri grubu bizdik ve akşam yemeğimizi burada yedik. Google yorumlarında şikayet edilen hiçbir şeyden etkilenmedik ve keyifli vakit geçirdik. Park edip hayranlıkla incelemeye başlamışken bir yandan da ne yiyeceğimizi, ne içeceğimizi düşünüyorduk.

    Satış mağazası ve yemek yenilen yer bir bütün olarak düşünülmüş, üretim yerleri ise olduğu gibi camların arkasında teşhir edilmiş. Çoğunlukla fıçıları ve şişeleri görüyorsunuz ancak meraklıları tuvalete giderken şöyle bir kafasını eğip üretimin diğer alanlarına da bakabilir.

    Sadece şarap çeşitleri değil, diğer markaları olan Kilye’ye ait reçel, pekmez, zeytin ve zeytinyağı gibi ürünleri de dükkan kısmında sergilenmiş. Orta sehpada ise çoğunlukla seramik ve tekstil dekoratif ürünleri bulunuyordu.

    Fujifilm X100VI

    Direksiyon başında ben olduğum için tadım menüsünü dâhi almaktan çekindim. Adada yediğimiz rüzgâr nedeniyle zaten çarpılmışken üstüne alkol kullanmak doğru bir seçim olmazdı. Beste ve arkadaşlarımın aldığı tadım menülerindeki bardaklardan bir iki tanesinden bir ufak yudum almaktan öteye gitmedi şarap deneyimim. Lâkin siparişimizi alan garsonların yemek ve eşlikçi konusunda bilgili olması ve menüye hâkim olmaları etkileyiciydi. Lezzetini beğendiğimiz için yanımıza bir şişe Gamay aldık.

    Ortaya Zeytin, Adaçayı, Sarımsaklı Kıtır Pizza Dilimleri söyledik ve yemek eşlik edene kadar ayıla bayıla bitirdik. Her dilimde gelen tatlar oldukça etkileyiciydi.

    Yemekte tercihim klasik bir seçim oldu; Domates Fesleğen Pizza tercih ettim. Adada beklentimi karşılamayan deneyimi unutmak adına güzel bir seçim oldu. Doğrusu yine beklentim yüksekti, yüzde yüz karşılandığını da söyleyemem ama güzel bir pizza yedim. Asıl pişmanlığım Beste’nin sipariş ettiği Eceabat’tan Yaz Makarnası’nı tercih etmemek oldu. Yemeğin ardından kâsede kalan zeytinyağı ve baharatları yumuşak bir ekmek içiyle bana bana bitirmek isterdim. Hem makarnanın ham lezzeti çok güzeldi hem de peynir, zeytin gibi diğer ürünlerin lezzetleri çok güzeldi. Utanmasam bir tabak da bu yaz makarnasından yiyebilirdim.

    Yolunuz Çanakkale taraflarına düşüyorsa buraya uğramanızı tavsiye ederim.

    Fujifilm X100VI

    Kaynakça: https://www.suvla.com.tr/turkish/saraphane.html

  • Çubuklu Silolar, Beykoz

    Çubuklu Silolar, Beykoz

    Kuzenlerimle 121A’ya binip Paşabahçe’deki halamlara gittiğim çocukluk yıllarımda kıyısından geçtiğim ve gelip geçerken görmemize rağmen hiçbir fikrimin olmadığı silolar, biraz da 31 Mart Seçimleri öncesi açılmış olsun diye erkenden açıldı. Her ne kadar bazı noktalarda hâlâ şantiyede olduğunu düşünsem de büyük oranda tamamlanmış olduğu için çok rahatsız olmadım.

    10 Mart’ta açılan Çubuklu Silolar, dijital sanatlar müzesi, sahne, geniş bir kafe, çocuk parkı, kütüphane ve sanat merkezi barındırıyor. Uzun yıllar boyunca akaryakıt deposu olarak kullanılıp işlevi bittikten sonra kaderine terk edilmişti. 2019 yılında kurulan İBB Miras tarafından başlatılan çalışmalar sonucu kamu kullanımına açıldı ve açıkçası çok da güzel oldu.

    Biz o gün Anadolu Kavağı civarına da geçeceğimiz için araçla gittik ve girişte yer alan otoparkı kullandık. Yeni açıldığı için mi bilmiyorum ancak herhangi bir ücret de ödemedik. Yeni açılmış olsa da beklediğim kadar kalabalık değildi ancak yukarıda da belirttiğim gibi bazı noktalar henüz tamamlanmamıştı.

    Öncesinde siloların üstüne çıkarak eşsiz İstanbul manzarasını izledik. Şehrin yoran birçok faktörü olsa da dönüp şöyle bir bakınca hâlâ oldukça etkileyici hissettiriyor.

    Sonrasında açılış sergisi olan Ars Electronica’dan Bilinci Yeniden Kurmak: Gerçek Nedir? isimli sergiyi ziyaret ettik. Sergi 10 Haziran 2024 tarihine kadar ziyaret edilebiliyor.

    Kaynaklar:

    1 https://www.ekremimamoglu.com/gundem/cubuklu-silolari-aciyoruz/

    2 https://www.arkitera.com/haber/cubuklu-silolarin-donusumu-tamamlandi/

  • Bulgur Palas, Fatih

    Bulgur Palas, Fatih

    Doğma büyüme İstanbulluyum ve Ekrem İmamoğlu dönemi öncesinde İBB’nin beni doğrudan ilgilendirdiği işler Emirgan Korusu’na veya Sultanahmet Meydanı’na lale ektik haberlerinden öteye geçemiyordu. Seçimle değişen anlayış şehri algılama biçimimi de etkiledi.

    Bina II. Meşrutiyet’in ilanından sonra ordunun ihtiyaçlarını yerel kanallardan temin ederek Anadolu’dan buğday, arpa, bulgur gibi tahılların İstanbul ve cephelere nakledilmesini üstlenmiş Bolulu Mehmet Habib Bey tarafından 1912 yılında İtalyan mimar Giulio Mongeri‘ye tasarlatılmıştır. Semt halkının Bulgur Palas olarak anmasıyla birlikte ise bugünkü ismini almıştır. Konağın inşa ücretinin ve Osmanlı Bankası’ndan alınan borçların ödenememesi ile birlikte 1926’da Osmanlı Bankası’na devredilen bina uzun yıllar arşiv binası olarak kullanılmıştır.

    2021 yılında özel mülk iken İBB tarafından satın alınan ve kamusal kullanıma açılmak üzere İBB Miras tarafından restorasyonuna başlanan Bulgur Palas’ta kütüphane, sergi salonu, sosyal alanlar ve seyir terası bulunuyor.

    Fujifilm X-PRO3, 18mm f2

    Bulgur Palas, açılış sergisinde saygın fotoğraf ajanslarından birisi olan Magnum Photos‘a ait “Magnum İstanbul’da” sergisini ağırlıyor. 70 sanatçının 200’ü aşkın fotoğrafından oluşan sergide Emin Özmen‘in 30 fotoğrafının yer aldığı özel bir bölüm de yer alıyor.

    Fujifilm X-PRO3, 18mm f2

    Seyir terasından çarpık yapılaşması ile meşhur Fatih’in yanısıra Sarayburnu, Çemberlitaş, Yavuz Selim ve Edirnekapı manzaraları da seyredilebilir. 360 derecelik bir teras ancak açık alanı biraz dar olduğu için kalabalık günlerde rahat edilemeyebilir.

    Fujifilm X-PRO3, 18mm f2

    En alt katta yer alan kütüphanede çalışma ortamı oldukça keyifli tasarlanmış. Özellikle bölgedeki öğrenciler için bulunmaz bir nimet olabilir. Aynı zamanda çok zengin menü seçeneği sunmasa da ufak bir Beltur’a yer verilmiş ve bahçeye birkaç masa konumlandırılmış. Sahil tarafına bakan kısmında bir otopark da yer alıyor.

    Umarım bu gibi yerleri titiz bir şekilde korur ve uzun yıllar halka hizmet etmesini sağlamakta üstümüze düşen görevi yerine getirebiliriz.

    Kaynaklar

    1 https://www.arkitera.com/haber/bulgur-palas-restore-edilerek-kente-kazandirildi/

    2 https://www.ekremimamoglu.com/gundem/bulgur-palas-icin-geri-sayim/

  • Apple Studio Display İncelemesi

    Apple Studio Display İncelemesi

    Pandemi ile beraber evden çalışmaya başladık ve önceleri ofisten edindiğim bir HP monitörü uzun süre kullandık. Web kamerası, hoparlör ve mikrofon çözümü bulunmadığı için Beste ile beraber yaşamaya başladığımız zaman bu ekran bizim işimize yaramamaya başladı. Mikrofon ve hoparlör çözümü Airpods ile giderilse de Beste görüşmelerinde çoğunlukla kamera açıyor ve ekranın üzerine Fujifilm kameralarımızdan birisini web kamerası olarak koymak çok da estetik gelmiyordu.

    Evimizin küçük olması ve ikinci bir çalışma masası ortamı yaratamayacağımız için düşündüğümüz tüm çözümler ikimiz için de optimum faydayı sağlayabilecek şekilde olmalıydı.

    Satın alma kararının en başında web kamerası, mikrofon ve hoparlör barındıran modeller arasında seçim yapmaya karar verdik. Böylece bilgisayarları bir istasyona koyacak, tek kablo ile görüntü aktarımı ve şarj derdini çözecek, bluetooth klavye mouse ikilisi ile de en az kablo ile en temiz görüntüyü sağlayacaktık.

    Radarıma giren ilk model Samsung’un M8 serisi 32 inch 4K çözünürlüklü monitörü oldu. Bu monitörde çeşitli problemler yaşadık ve iade etmek durumunda kaldık. (Meraklısı için Amazon’da yazdığım kullanıcı yorumu için tıklayın) Sonrasında Dell marka bir 27 inch model denedik ve memnun kalmadığımız için en sonunda Apple Studio Display satın aldık.

    Apple, Studio Display (27 inch – 5K çözünürlük) ve Pro Display XDR (32 inch – 6K çözünürlük) isminde iki farklı ekran modeline sahip. Studio Display dahili bir web kamerası, mikrofon ve güçlü hoparlörlere sahipken Pro Display XDR’da bunlar mevcut değil.

    27 inch – 5K çözünürlüklü Studio Display, 12 MP geniş açıya sahip kameraya, uzamsal ses teknolojisini destekleyen altı hoparlöre ve üç mikrofona sahip. 600 nit parlaklığa kadar çıkan ekranı P3 renk yelpazesini kapsıyor ve 1 milyar rengi destekliyor. Ekran içerisinde A13 çipi barındırıyor, böylece kamerada görüntüde sizi ortalayan Ana Sahne, seste çevresel etki yaratan Uzamsal Ses ve “Hey Siri” desteği bulunuyor.

    Arka tarafında 1 adet Thunderbolt, 3 adet USB-C çıkışı yer alıyor. Thunderbolt portu sayesinde kutu içerisinden gelen kablo ile hem şarj hem de görüntü aktarımı yapabiliyorsunuz. Üstelik bu kablo 14 inch Macbook Pro’yu hızlı şarj edebiliyor. Ekranın güç kablosu sabit, iMac modelleri gibi manyetik bir seçim yapılmamış. Bu bir eksi olabilir ancak ekranın yerini kaç kere değiştiriyoruz ki?

    Üç farklı ayak tipi ile geliyor ve bunların değişimi mümkün değil. Bu, klasik bir Apple yaklaşımı ancak rakiplerini inceleyip az biraz tecrübe edinen çoğu kişi buna katılacaktır, ürünün kutusunu açtığınız andan kullanmaya başladığınız ana kadar bu ekrana rakip olabilecek bir çözümün henüz olmadığını anlamak çok uzun sürmüyor.

    Biz tercihimizi eğim ayarlı stanttan yana kullandık. Henüz yükseklik ayarlı olmaması bizim için problem teşkil etmedi.

    Kullanmış olduğum 14 inch Macbook Pro ekranında ne görüyorsam bu ekranda da onu görüyorum. Gerek renk gerekse çözünürlüğün getirmiş olduğu keskinlik anlamında.

    Hobi düzeyinde ilgilendiğim fotoğrafçılıkta özellikle raw formatında çekmiş olduğum fotoğrafları düzenlerken bu özellikler işimi oldukça kolaylaştırıyor.

    27 inch bir ekranda 5K çözünürlük başta oldukça gereksiz gelse de ihtiyaç anında tek bir ekranda iki ekran deneyimini görece küçük bu yüzey alanında giderebiliyor olmak oldukça keyifli. Üstelik bu çözünürlük işlemciyi yoracak endişelerim de boşa çıktı.

    Peki bu ekranın olumsuz bir özelliği yok mu?

    Elbette var. 2022 yılında tanıtılmasına rağmen 2021 yılında bünyesinde barındırmaya başladığı ProMotion teknolojisi, daha anlaşılabilir şekilde açıklayacak olursak 120 HZ tazeleme hızı özelliği bu ekranda yer almıyor. 60 HZ yenileme hızı ile geliyor. Doğrusu bu teknolojiye alıştığım günden beri bu özelliği barındırmayan Apple ürünlerini elime aldığımda güncelleştirme ala ala yavaşlamış bir cihazı kullandığım hissini yaşıyorum. Apple’ın kepçe ile alıp çay kaşığıyla vermesine çok güzel bir örnek.

    Hoş, daha önce alıp iade etmek durumunda kaldığım ekranlar da 60 HZ idi. Sanıyorum ki burada yazılımsal bazı müdahaleler var ve bu ekranın 60 HZ deneyimi en azından iade ettiğimiz modellerden bir miktar daha iyi. Kullanımda 75-80 HZ gibi bir deneyim sunuyor.

    Bir diğer eleştiri de belki çerçevelerine yönelik olabilir. Her ne kadar çerçevesiz tasarımın ekranı gerçek dünyadan ayırmada olumsuz etki uyandıran bir tasarım tercihi olduğunu savunan insanlar olsa da bu kalınlık bana bazen fazla geliyor. Renk ve çözünürlük anlamında bu kadar iddialı bir ekran satın aldığınız zaman çerçeve konusunda daha modern bir çizgi bekliyorsunuz.

    Bir diğer eleştirim ise ekosisteme;

    Birçok Apple ürünü oldukça kişisel tasarlanmış ürünler ancak eşyanın doğası gereği birden fazla kişinin kullanması gerektiği durumlar da oluyor. Örneğin bu ekranı satın aldıktan sonra üç farklı cihaza eşleşme özelliği sunan Logitech Klavye ve Mouse ürünlerini çeşitli sebeplerle iade ettik ve Apple’ın Touch ID özelliği barındıran klavyesi ve trackpad’ine geri dönüş yaptık. Klavyesi, eşleşen iCloud hesabının dışında bir bilgisayara kablo ile bağlanıp kullanılmak istendiğinde Touch ID özelliği çalışmıyor. Doğal olarak farklı iCloud hesaplarına sahip cihazlar arasında eşleştirme özelliği de ekosistemde henüz yer almıyor. Geçiş için masada bir kablo ekrana bağlı şekilde kalıyor ve bilgisayarı kim kullanacaksa önce klavyeye, sonra da trackpad’e kabloyu en azından tak çıkar yapması gerekiyor. Apple işte…

  • Arter, Dolapdere

    Arter, Dolapdere

    Öncesinde İstiklal Caddesi’nde yer alan Arter, 2019 yılının sonlarına doğru Dolapdere’deki yeni yerine taşındı. Eski yerinde ise Meşher hayatına devam ediyor.

    Şubat 2024 itibariyle giriş biletleri 100 TL ve sesli rehber, rehberli tur gibi opsiyonlar mevcut. Ayrıca üye kartları da tasarlanmış. Pazartesi günü kapalı, Perşembe günü 11.00 – 20.00 saatleri arasında ücretsiz. Geri kalan günlerde ise 11.00 – 19.00 saatleri arasında ücretli bir şekilde ziyaret edilebilir.

    Bir müze veya sergi alanı gezmeyi deneyim kabul eder ve bu deneyimi baştan sona düşünecek olursak ilk eksik olduğu noktayı gözlemlemiş oluruz. Ziyaretçiler için bir otopark çözümü düşünülmemiş. Sıradan bir yerde olsa “Bunda ne var?” denilebilir ancak sıradan bir yerde değil. Sadece arka sokağındaki tamponu, farı eksik otomobilleri görünce bile insan geriliyor. Toplu taşıma, shuttle vb. yöntemler daha tercih edilebilir. İstiklal tarafından yürüyerek de gelinebilir ancak rota oluştururken harita uygulamalarına birebir uyarsanız bir miktar canınız sıkılabilir ve güvende hissetmeyebilirsiniz.

    Arter’e girdiğinizde Dolapdere’nin ortasında bambaşka bir evrene geçiş yapıyorsunuz. Gerek mimari anlamda gerekse mekan planlaması anlamında ben pek bir kusur bulamadım. Hafta içi gündüz ziyaret ettiğim için kalabalık değildi ancak kalabalık günlerde özellikle bistro ve kitapçıda hareket etmek zor olabilir. Mimari anlamda yapılan tercihler ferah hissettirse de özellikle bu iki alanda geçiş imkânları çok sınırlı. Bu nedenle çanta ve paltoyu girişte yer alan kilitli dolaplara bırakmakta fayda var. Burada ek ücretlendirme olmaması ve hizmet için birisinin yer almaması oldukça pratik hissettiriyor. Bir başkasını beklemeksizin eşyalarınızı bırakıp sergileri gezmeye başlayabiliyorsunuz.

    Semtlerin ve kitlelerin dönüşümünü arzulayan, üç katlı binaları yıkarak onlarca katlı rezidanslar dikmek isteyen, mahalle kavramını yerlebir ederken tek amacı rant, daha fazla para kazanmak olan bir anlayışın hâkim sürdüğü coğrafyada bu gibi yerler sermayeye destek çıkıyor. Arter’in İstiklal’deki kalabalığı kaldırmadığı bir gerçek olsa da İstanbul Modern’in yaşadığı çıkmazı yaşamış, dönüşüm bahanesi ile bu vahşi canavara ortak olmuştur. Dolapdere bunun etkilerini zamanla daha acı bir şekilde görecektir. Dışarıdan gördüğümüz sermayelerin karşıtlığı, kapalı kapılar arkasında birbirlerine kahkahalar atıyor. Bunu zaten biliyorduk, ne bekliyorduk ki?

    Arter, en azından 2020’lerde bu bölgeye ait hissettirmiyor. Hiç şüphem yok ki civardaki dönüşümlerin ardından buranın yerlisi kabul edilecektir. Bu noktada ne söylesek boş.

    Kendi Gölgesinde ve Farz Et Ki Sen Yoksun isimli grup sergilere ek olarak Sarkis: Sonsuz kişisel sergisini ziyaret ettik. Ziyaret dördüncü kattan başlayarak aşağı doğru devam ediyor. Dört ve üçüncü katta yer alan Farz Et Ki Sen Yoksun sergisinde 400’e yakın sanatçının yapıtları yer alıyor. Bu yapıtlar Ömer Koç’un koleksiyonundan bir seçki. Buradaki bazı eserler oldukça rahatsız ediciydi.

    İkinci kata indiğinizde Sarkis: Sonsuz sergisi yer alıyor. Burası sosyal medya kullanıcılarının vakit geçirmekten keyif alacağı bir yer olacaktır.

    Giriş ve -1. katta yer alan Kendi Gölgesinde grup sergisinde ise 25 sanatçının yapıtları yer alıyor.

    Bazı galerilerin yanında yer alan ufak odalardan Dolapdere’nin karman çorman yapılaşmasını izlemek için cam alanlar bırakılmış. Doğrusu etkilendiğim, beni hüzne boğan asıl eser bu görüntüler oldu. Bu camlar bana hayvanat bahçesi ziyaret ediyormuşum gibi hissettirdi. İnanılmaz rahatsız ediciydi. İçeride bulunduğum sürece kendimden utandım.

  • Petra Şişhane, İstanbul

    Petra Şişhane, İstanbul

    Petra Şişhane, yaptığı işleri beğenerek takip ettiğim Sanayi313‘ün son projelerinden birisi. Küçük bir alanı oldukça sade ve endüstriyel tasarım dokunuşlarıyla oldukça zevkli tasarlanmış buldum. Her ne kadar oturma düzeni ve kullanılan çözümler uzun vakit geçirmekten ziyade ye/iç/git konseptinde olsa da mekânda bulunmak oldukça keyif veriyor. Uzun süreler geçirmek istediğim yerlerden birisi olduğunu söyleyebilirim.

    İlk eleştirim iç mekanda kullanılan oturma bölümünde bazı sırtlık kısımları gizli dolap ve yaslandığınızda kapak açılıyor. Belki bir kilit mekanizması düşünülebilir veya başka çözüm üretilebilirdi gibi geliyor. Uzmanı değilim, bilmiyorum. 🙂

    Kahveleri Petra’nın diğer şubelerinde de deneyimleyebileceğiniz üzere oldukça tatmin edici. Tezgaha gizlenmiş kahve makinelerini nedense çok sevmiyorum ve örneğin La Marzocco’yu görmek istiyorum. 🙂 Bu tercih bana çok estetik gelmiyor fakat buradaki tercihin nedeni kalabalığı azaltmak ve barista/mutfak çalışanı ile konukların arasındaki engeli kaldırmak olabilir. Yine bilmiyorum. 🙂

    Çalışan kişilerin kıyafet seçimleri başarılıydı. Endüstriyel tasarım diline uygun bir şekilde tulumvari bir kombin düşünülmüş.

    İlk ziyaretimizde berliner tercih ettik ve evde uzun süredir hamburger yapmadığımız için kalkarken hamburger ekmeği aldık. Bir diğer eleştirim de sanıyorum ki fiyatlar özelinde olacak. İki berliner, iki latte için 800 liraya yakın bir ücret ödemek (hamburger ekmeği dâhil değil) hâlâ kabul edilebilir gelmiyor. Kur ortada, maliyetler belli. Bu fiyatlandırmalar bir noktada kâr maksimize etmek değil, yük dengelemek için sanki. Herkesin gelmesinin istenmediği bir işletme anlayışı konuyor. Bunu uzun vadede çok sağlıklı bulmuyorum.

    Geleneksel açıdan düşünüp bunun sadece kâr maksimize etme arayışı olduğunu düşünecek olursak da, eskiden Kuzey Avrupa ülkelerine seyahat planlarken çok pahalı bulurduk. Artık nereye gidilirse gidilsin bir şekilde İstanbul’dan daha ucuz geliyor. Üstelik muhtemelen başka yerlerde çok daha kaliteli ürünlerle hazırlanmış yiyecek yiyor, içecek içiyoruz. Bunu hak ettiğimizi düşünmüyorum.

    Meraklısına: projenin ilgili sayfası için lütfen tıklayın.

  • Fasuli Kurufasulyecisi, Tophane

    Fasuli Kurufasulyecisi, Tophane

    Ziyaretimiz esnasında servis konusunda şikayet eden müşteriler denk geldiği için bu gidişimizde iyi bir deneyim yaşamayacağımızı düşünsem de yıllar önce tattığım tatları yeniden alabildiğim için mutlu ayrıldım. Karaköy Gümrük için yola çıktığımız bir gün, üstelik Beste’nin doğum günü idi, kendimizi önce Çorba Evi’nde, sonra da Fasuli’de bulduk. Gastronomik olarak tatminkâr bir gündü.

    Fasulye ne kadar iyi olabilirse o kadar iyi bir fasulye yiyorsunuz. Pilavları da oldukça tatmin edici. Ayılıp bayılmaya gerek var mı? Bence yok. Bence yerkürede hiçbir şey için ayılıp bayılmaya gerek yok da o başka bir yazının konusu. Fiyatlar elbette artık ederinin oldukça üstünde. Sürekli gidilecek bir yer mi? Hayır, ancak en azından bir kere denemek için şans verildiğinde üzmeyecek bir yer olduğunu düşünüyorum.