Dışarıdan çalışmak istediğimiz bir gün Yeldeğirmeni’nde yer alan Kompartıman’ı denedik. Öğle arası geçtiğimiz için ufak balkonundaki sandalyelere geçip içeceklerimizi içtik. Her ne kadar arka bahçeye baksa da açık hava ve koltuğun rahatlığı neredeyse uykumu getirdi. Kahvesi oldukça lezzetliydi.
Sonrasında Yeldeğirmeni’nden Moda’ya doğru sokaklarda yürüdük ve akşam ne yesek diye düşünürken yeniden Kompartıman’a geldik. Benim tercihim günün menüsünde yer alan tavuk şiş, tablacı salatası ve beraberinde pideden yana oldu. Gerek sunum gerekse lezzet anlamında oldukça tatmin edici bir seçimdi.
Beste ise menüde yer alan kuskus tabuleli ızgara tavuk tercih etti. Hem kuskusundan hem de tavuğundan tattığım için onu da oldukça beğendiğimi söyleyebilirim.
Yüksek tavanı, güzel mekan tasarımı ve kibar çalışanları ile uzun zamandır vakit geçirmediğim Yeldeğirmeni’nde hoş bir gün geçirdim.
Petra Şişhane, yaptığı işleri beğenerek takip ettiğim Sanayi313‘ün son projelerinden birisi. Küçük bir alanı oldukça sade ve endüstriyel tasarım dokunuşlarıyla oldukça zevkli tasarlanmış buldum. Her ne kadar oturma düzeni ve kullanılan çözümler uzun vakit geçirmekten ziyade ye/iç/git konseptinde olsa da mekânda bulunmak oldukça keyif veriyor. Uzun süreler geçirmek istediğim yerlerden birisi olduğunu söyleyebilirim.
İlk eleştirim iç mekanda kullanılan oturma bölümünde bazı sırtlık kısımları gizli dolap ve yaslandığınızda kapak açılıyor. Belki bir kilit mekanizması düşünülebilir veya başka çözüm üretilebilirdi gibi geliyor. Uzmanı değilim, bilmiyorum. 🙂
Kahveleri Petra’nın diğer şubelerinde de deneyimleyebileceğiniz üzere oldukça tatmin edici. Tezgaha gizlenmiş kahve makinelerini nedense çok sevmiyorum ve örneğin La Marzocco’yu görmek istiyorum. 🙂 Bu tercih bana çok estetik gelmiyor fakat buradaki tercihin nedeni kalabalığı azaltmak ve barista/mutfak çalışanı ile konukların arasındaki engeli kaldırmak olabilir. Yine bilmiyorum. 🙂
Çalışan kişilerin kıyafet seçimleri başarılıydı. Endüstriyel tasarım diline uygun bir şekilde tulumvari bir kombin düşünülmüş.
İlk ziyaretimizde berliner tercih ettik ve evde uzun süredir hamburger yapmadığımız için kalkarken hamburger ekmeği aldık. Bir diğer eleştirim de sanıyorum ki fiyatlar özelinde olacak. İki berliner, iki latte için 800 liraya yakın bir ücret ödemek (hamburger ekmeği dâhil değil) hâlâ kabul edilebilir gelmiyor. Kur ortada, maliyetler belli. Bu fiyatlandırmalar bir noktada kâr maksimize etmek değil, yük dengelemek için sanki. Herkesin gelmesinin istenmediği bir işletme anlayışı konuyor. Bunu uzun vadede çok sağlıklı bulmuyorum.
Geleneksel açıdan düşünüp bunun sadece kâr maksimize etme arayışı olduğunu düşünecek olursak da, eskiden Kuzey Avrupa ülkelerine seyahat planlarken çok pahalı bulurduk. Artık nereye gidilirse gidilsin bir şekilde İstanbul’dan daha ucuz geliyor. Üstelik muhtemelen başka yerlerde çok daha kaliteli ürünlerle hazırlanmış yiyecek yiyor, içecek içiyoruz. Bunu hak ettiğimizi düşünmüyorum.
Meraklısına: projenin ilgili sayfası için lütfen tıklayın.
Önceki seneler bir şekilde fırsat yaratıp gidemediğim kahve festivaline bu sene fırsat yaratıp gidebildim. Doğrusu pek de ilgimi çekmeyen bir festivaldi zira kitle ve markaları üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyordum. Kahve konusunda abartı denecek bir gurme arayışım yok fakat iyi kahve yapan birkaç yer biliyorum ve genelde oraların müdavimi olmaya başlıyorum. İlişkilerimiz ise çoğunlukla çok uzun yıllar sürüyor.
Festival alanına girerken gördüğüm kalabalık, daha ilk dakikada modumu düşürmeye yetti. Zira kalabalık öyle bir boyuttaydı ki içeride adım atmak zorlaşıyor, kahve denemek için uzun kuyruklar beklemek gerekiyordu. Daha o dakikada çıkmayı düşünmüştüm ancak biraz dolanıp oyalanarak kalabalığın erimesini beklemek istedim. Mediamarkt, Nescafe gibi bence alakasız markaların festival alanında yarattığı kuyruklar nedeniyle küçük standlar da zor erişilebilir durumdaydı.
Bir başka problem ise tadım yapmak için şans verdiğim bazı noktalarda kahvelerin ne zaman çekildiği ve yapıldığı belli değildi. Termostan kahve alıp denemek böyle bir festival için bence anlamsız. Çoğu noktada espresso denemek mümkün bile değildi, filtreyi yapıp geçmişlerdi.
Bir daha gider miyim pek emin değilim. Ayrıca Küçükçiftlik, bence bu tür bir organizasyon için yeterince büyük bir açık alan değil.
Instagram reklamında gördüğüm ve karlı bir cuma akşamı deneme fırsatı bulduğum The Ordinary, çiçeği burnunda bir restoran. Pizzasının iddialı olduğunu düşündüğüm ve müdavimi olabileceğim her yerde yaptığım gibi en klasik tat olan margaritadan başladım ve standart bir pizzada nasıl bir deneyim sunduklarını denemek istedim. Açık mutfak olduğu için hazırlanışını ve taş fırındaki ateşi izlemek çok keyifliydi.
Pizzanın boyu oldukça ideal, ne küçük ne de çok büyük. Üstelik hafif dolgulu kenarlar, taş fırında yapıldığını bir kez daha hatırlatıyor. Pizza yeterince iyi fakat en iyilerden mi? Emin değilim. Bence restoranın verdiği histen ötürü ilk anda mutlu oluyorsunuz ancak sonrasında daha iyilerini yediğiniz aklınıza geliyor.
Yemek sonrası double espresso içerek kahvelerine de şans vermek istedim. Çekirdekleri Kronotrop olduğu için o konuda da alışık olmadığım bir deneyim sunmadı.
Uğultulu bir ortam olmasından ötürü fazla vakit geçiremesem de iyi bir pizza yediğim için mutlu ayrıldım.
Aylar sonra güncelleme: daha oturur oturmaz su açtıkları için bunu ikram sanıyorsunuz ancak ödeme kısmında anlıyorsunuz. Bu basit numarayı yapması bence çok ayıp. Pizzaları hâlâ iyi.
Çeşni, Cunda’da ziyaret ettiğimiz kokteyl barlardan bir diğeri ancak burada kokteyl deneme fırsatı yakalayamadık. Yorucu bir günün ardından soluklanmak ve kahve içmek için oturduk. Bulunduğu konum itibariyle biraz yoğun bir sokakta yer alsa da içtiğim kahvenin lezzeti buna değerdi. Üstelik hemen yanında yer alan Aniva’daki canlı müzik, bu deneyimi daha da kaliteli hâle getiriyor.
Cactus, hemen yanında yer alan Orman’da yer bulamadığımız için oturmayı tercih ettiğimiz ve ilk deneyimimde en güzel kokteyllerinden birisini içtiğim için de çok beğendiğim bir kahve & kokteyl bar. Üstelik Orman ile karşılıklı oturduğunuz sokak tarafında meydandaki curcuna ve sesten uzaklaşabilmek kısmen mümkün.
Benim ilk tercihim, belki de pizzaların margaritasına denk düşecek olan Cactus oldu. Açıkçası bunu yapma nedenim İstanbul’daki son iki kokteyl seçimimin beni ağzıma fıs fıs sıkacak kadar pişman etmesiydi. Cactus seçimimden o kadar memnun kaldım ki sonraki uğrayışımda günü noktaladığım kokteyl yine Cactus oldu. Beste Aviali denedi ancak alkol oranı bir kokteyl için fazla gelince pek de memnun kalmadı. Açıkçası ben de çok beğenmedim, tekila içmek istesem tekila içerdim.
Sonraki ziyaretimizde 23:17 ve menüde yer almayan ancak çalışanın önerdiği viski ve yeşil elma içeren başka bir kokteyl daha denedim. Bu iki seçimim de en az Cactus kadar iyiydi ve lezzetleri oldukça iyiydi.
Old Java, dünyanın birçok bölgesinden yeni hasat ve tadım değerleri yüksek kahve çekirdekleri ithal etmektedir. Kahvenin geleceği ve sürdürülebilirliliğin gözetildiği kahve seçim/alım süreçlerinde, çiftçilerin ve çiftliklerin durumu göz önünde bulundurulmaktadır.
Old Java, onlarca farklı dünya kahvesinin ithalatını yapmakla beraber, bu işlemleri bütün ayrıntı ve normlarıyla uygulayan bir yaklaşıma sahiptir. Tüketicinin tat ve keyif yaklaşımının sürekli ileriye taşımaya dönük, yeni ve taze kahve politikasına devam etmektedir.
Old Java, kaliteli ve nitelikli kahve çekirdekleri ile dinamik bir kahve üretim anlayışını benimsemektedir.
Misyon
Ziyaret etmekten keyif aldığım yerlerin başında gelen Old Java, kafesindeki kahve deneyimini evinde yaşamak isteyenler için internetten satış sunuyor. Tekli satın alımların yanında değiştirilebilir abonelik süresi, ağırlık, öğütme derecesi ve haftalık kahve tercihi gibi seçenekler ile kahve aboneliği hizmeti de bulunuyor. Ayrıca web sitelerinde kahve ile ilgili öneriler, ekipman satışı vb. birçok farklı içerik de yer alıyor.
Gerek misyonları gerekse çekirdek kaliteleri çok hoşuma gidiyor. Bu nedenle de sıklıkla alışverişimi kendilerinden yapıyorum.
2020’nin ilk yazısında, 2019’un son günü kahvaltı yaptığım bir yeri paylaşıyorum. Kruvasanlarını o kadar beğendim ki çekinmeden bir tane daha yedim.
Çeşit çeşit kruvasanlara, lezzetli kahvelere sahip Kruvasante; evcil hayvan dostu bir yer ve çalışanları oldukça güleryüzlü. Sunum ve fiyatlandırması ise makul. Uzun zamandır canı kruvasan çeken birisi olarak yeterince tatmin edici bir yer bulmanın mutluluğunu yaşıyorum. Tek sorunu Ankara’da olması.