Bilinirliği arttıkça kitleleri giderek avamlaşan yerler bizim için ne kadar özel olursa olsun, gitme sıklığımız ister istemez değişiyor. Socrates Bistro, lise ve üniversite yıllarımda sürekli gittiğim İstiklal’deki Beatles’ı hatırlatıyor. Üzerinden geçen onca senenin ardından benzer hisleri alabilmek hiç kolay değil. Gelen insanların profilleri, ortamdaki davranışları, mekanın tasarımı; aklınıza gelebilecek birçok faktörü düşününce rahatsız hissetmiyor, keyifli vakit geçirebiliyorsunuz. Benim için ev hissi veren nadir yerlerden… Gerçek bir mahalle pub’ı.
Her ne kadar geniş bir mutfak yelpazesine sahip olmasa da kokteylleriyle gönlümüze taht kurmayı başarıyor. Oturduğumuzda kendimizi kaybediyor ve hızla bardakların dibini görüyoruz. Eve döndüğümüzde ve bir sonraki gün bunun pişmanlığını yaşasak da gerçekleştirmekten en keyif aldığımız rutinlerden birisi.
Mutfağı geniş bir yelpazeye sahip değil desem de sundukları seçeneklerdeki lezzetleri bence ortalamanın üstünde. Örneğin hamburgeri bence Grungy’yi aratmıyor ya da ne bileyim, Nacho’ları Ranchero’dan güzel…
Girişte ve üst katta dergilerde daha önce yayınlanmış illüstrasyonların büyük boyda örneklerini görebilmek mümkün. Mekanın atmosferi ve kişisel ilgimden olsa gerek, konu bir şekilde spora, motorsporlarına geliyor ve bildiğim ilginç bilgileri masadakilerle paylaşmaktan keyif alıyorum.
Socrates, dergisinden dijital içeriklerine bitmesini istemediğim oluşumların başında geliyor. Umarım hayatlarına çok uzun yıllar devam ederler.
Leave a Reply