Tag: film

  • Fujifilm X-Pro 3

    Fujifilm X-Pro 3

    Bu yazıda sizlere yeni aynasız makinem Fujifilm X-Pro 3 ve beraberinde satın aldığım, Fujifilm’in yeni harika lensi 8mm f3.5 lensi hakkında izlenim ve tecrübelerimi aktaracağım. Leica benzeri kült tasarım ve eski usül kontrolcüler ile eşsiz bir deneyim sunduğunu en baştan söyleyeyim.

    Fujifilm X-Pro 3

    Ricoh GR III ile yaşadığım çalkantılı aşkımın son birlikteliğinin ardından bir süre fotoğraf makinesi satın almadım. Fujifilm’in mayıs ayında gerçekleştirdiği etkinlikte duyurulmasını beklediğim X-E5 ve X-Pro 4 tanıtılmayınca beklemenin pek bir anlamı olmadığını düşündüm. Zira gerek sensör olarak gerekse yazılım olarak büyük bir güncelleme geleceğini düşünmüyorum. Biraz daha hızlı autofocus, biraz daha iyi ergonomi, biraz daha uzun batarya ömrü, vesaire… Bu biraz dahalar için harcanacak ekstra kaç yüz dolar olduğunu bilmemek, özellikle kurun bu kadar oynak olduğu dönemde beklememeye itti.

    Ben ağırlıklı olarak sokak fotoğrafları çektiğim için ve eski alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçemeyen birisi olduğum için vizörün makinedeki konumu nedeniyle alabileceğim makineler oldukça sınırlı. Birçok yöne hareket eden dokunmatik ekranlar geliştirilmiş olsa da kişisel tercihim vizör kullanarak fotoğraf çekmek yönünde. Elektronik vizöre dâhi ilk başlarda oldukça çekimser yaklaşmıştım. Neyse ki X-Pro 3, optik vizör kullanımına da izin veriyor. Elektronik vizörün kattığı artıları düşününce baştan karşı değilim ancak eski usül fotoğraf çekmeye alışık birisi için bunlar ürkütücü teknolojiler olabiliyor.

    X-Pro 3, 2019’un sonlarında tanıtıldı. Güncel bir makine sayılmaz ancak 2021 başlarında tanıtılan X-E4’ün de aynı sensörü kullandığını hatırlatmak isterim. Muhtemelen gelecek yeni modelde sensör tarafında bir güncellemeden ziyade işlemci tarafında güncelleme olacaktır. Zira sensör ihtiyaçları hâlâ karşılayabiliyor. Bunu X-S20 modelinde gördük. Onun için de ayrı bir yazı yazacağım.

    Bu makinenin, Fujifilm’in ve diğer markaların muadil modellerinin arasından sıyrılmasını sağlayan en önemli özelliği ekranının kapalı şekilde kullanımına teşvik edecek tasarım anlayışı. LCD ekranın sunduğu konfor, diğer modellere göre daha limitli ancak Fujifilm burada kullanıcıların vizörden fotoğraf çekmesini ve o eski saf fotoğraf çekme hissini yaşamalarını istiyor. Ekran yalnızca aşağıdaki hareketi yapabiliyor.

    Saf Fotoğrafçılık mottosuyla titanyum gövdeli bir fotoğraf makinesi üretmek günümüz için oldukça büyük bir risk olsa gerek diye düşünüyorum. Bu riski de açıkçası ya işini çok iyi bilenler veya benim gibi manyaklar alır.

    Bir diğer sıyrılan noktası ise ekran kapalıyken arkada yer alan ve film simulasyonlarını görmeyi sağlayan basit monochrome ekran. Eskiden film kutularından kestiğimiz ve makineye hangi filmi taktığımızı hatırlamamıza yardımcı olan boşluğu taklit eden tasarım, eski hisleri yaşatmaya devam ediyor.

    Eğer makinenin kısayollarına alışırsanız ve kullanımı için ekrana ihtiyaç duymazsanız ekranı açmadan arkadaki ufak ekran ile ayarladığınız öntanımlı setler arasında gezinebilir, vakit kaybetmeden fotoğraf çekmeye başlayabilirsiniz.

    Çift hafıza kartı yuvası ile daha güvenli bir fotoğraf çekme deneyimi sunan X-Pro 3, 2019’da tanıtılmış olsa bile Usb C bağlantıya imkân tanıyor. Her ne kadar bunun için profesyonel bir karşılaştırma yapmış olmasam da gerek duyduklarım gerekse kendi amatör tecrübelerim, bu makinenin Jpeg çıktılarının diğer Fujifilm modellerinden bir miktar daha doygun ve daha güzel göründüğünü düşündürüyor.

    Önceleri Fujifilm X100V ve X-E4 kullandığım için benzer dönem makinelerini karşılaştırarak artıları eksilerini kısaca özetleyeyim.

    X100V ve X-E4 temelde neredeyse birebir aynı makine. Yalıtım farkları ve X100V’nin sabit lensi olması dışında aklıma gelen tek artısı idarelik de olsa dahili flaş barındırıyor olması. Konser vb. gibi kapalı ve karanlık yerlerde güzel sonuçlar almak için bir de flaş taşıma külfetinden kurtarıyor. Geri kalan neredeyse tüm özellikler birebir aynı.

    X-Pro 3 ise bu iki makineden teknik özelliklerden ziyade tasarım anlayışı ve beklentilerle ayrışıyor. Aynı APS-C CMOS sensöre, aynı iso başarımına, aynı boy dokunmatik ekrana, biraz daha iyi elektronik vizöre sahip. Fark yaratan özelliklerin başında mekanik shutter başarısını sayabilirim. X-E4, 1/4000 ile yetinirken X-Pro 3, 1/8000 sunuyor. Elektronik ile çok daha üst noktalara çıkabilmek elbette mümkün. Su ve toza karşı koruma konusunda X-E4’ün bir vaadi bulunmazken X-Pro 3, bu konuda da öne çıkıyor. Geri kalan birçok özellik yine oldukça benzer, hatta aynı.

    Özetleyecek olursak;

    X100V kompakt bir arayışı olan, dahili flaşı ile daha taşınabilir bir makine isteyen giriş ve orta seviye kullanıcılar için iyi bir seçenek ancak sabit lensli olması ve karaborsada neredeyse iki katına çıkan fiyatlarını kesinlikle hak etmeyen bir makine.

    X-E4, neredeyse X100V kompaktlığına sahip ancak lens değiştirme opsiyonu sunarken biraz ergonomiden biraz da kompaktlığından ödün vermek zorunda kalıyor. X100V parasına çok iyi bir prime lens ile set hazırlanabilir. Giriş, orta ve ileri seviyenin girişi diyebileceğimiz bir konumda konumlandırılabilir.

    X-Pro 3 ise bu iki makineden daha üst bir konuma konumlandırılmış ve artık bu işin keyif kısmına daha çok odaklanan profesyonel bir makine.

    Elbette bütçe olduktan sonra her makine ile fotoğrafa başlanabilir, sonuçta bu motor sürmek gibi bir şey değil. 1000cc motor ile sürmeye başlamak sizi öldürebilir ancak X-Pro 3 ile başlamak size bu tür bir olumsuzluk yaşatmaz. Tamamen bütçe, beklenti ve ihtiyaçlarla alakalı bir durum.

    Gelelim asıl olaya: Lense.

    Fujinon XF 8mm F3.5 R WR

    35mm’de karşılığı 12mm olan bu lens, kenarlarda minimum optik bozulma vaat ediyor. Üstelik bunu, neredeyse kit lens ile aynı boyu ile sağlayabiliyor. Her ne kadar ağırlıklı olarak vlog çekimlerinde tercih edilecek olsa da benim gibi sokakta fotoğraf çekerken tüm detayları toplamak, gerekirse sahneden kırpma özgürlüğüne sahip olmak isteyenler için muhteşem bir çözüm.

    Kenarlarda net ve yüksek görüntü kalitesi sağlamak için üç adet asferik merceğe iki adet ed mercek eşlik ediyor. 62mm filtre çapına ve yalnızca 215 gram ağırlığa sahip.


    Şimdi sizlere X-Pro 3, Fujifilm’in video/vlog ağırlıklı yeni kamerası X-S20 ve 8mm lens ile çektiğim fotoğraflardan birkaçını paylaşıyorum.

  • Don’t Look Up!

    Don’t Look Up!

    Ortalama bir Netflix yapımından biraz daha iyisi. Ama daha fazlası değil. Vermek istediği mesajı bir buçuk saatte de verebilecekken ve göndermelerini ortalama seyirciler bile anlayabilecekken süresinin eleştirilmesini anormal bulmuyorum. Genel hatlarıyla Netflix yapımı olduğunu belli etse de ortalamanın üzerinde bir iş olduğu kesin. Güncel göndermeleri, aklı başında birkaç insanın hayrına dönüyor dünya mesajını vermesi yeterliydi. Mutlaka izlenmesi gereken bir film mi? Bence değil, izleyecek bir şey bulunamadığı zamanlarda rastgele butonu olsa ve denk gelse izlenebilecek bir film.

  • Yashica Mat 124 G

    Yashica Mat 124 G

    Yashica Mat 124 G, tlr (twin-lens reflex) olarak bilinen analog orta format makinesi türünde fiyat performans oranı en yüksek makinelerden birisidir. Günümüzde hâlâ Rolleiflex’lerin yarısından bile ucuz fiyata edinmek mümkündür.

    Kısaca twin lens reflex’i de açıklayacak olursak, makinede yer alan lenslerden üstteki, ayna düzeneği yardımıyla görüntüyü vizörden izlemeye yarar. Alttaki ise fotoğraf çekimini gerçekleştiren asıl lensimizdir.

    Teknik Özellikler

    • 80mm f1:3.5 Yashinon lens (Fotoğrafın çekildiği lens)
    • 80mm f:1.2.8 Yashinon lens (Vizör görüntüsünün geldiği lens)
    • 1 metreden sonsuza odak aralığı
    • Diyafram aralığı f1:3.5-32
    • Enstantane aralığı 1/1-500
    • 25-400 ISO film hızını destekliyor.
    • Evrensel tripod yuvası yer alıyor. B (Bulb) modu bulunuyor. Deklanşör kablosu girişi mevcut.
    • Dahili flaşı bulunmuyor ancak harici flaş takılabiliyor.
    • Gücünü bir adet PX625A pilden alıyor.

    Kullanım

    Bu makine benim kullandığım ilk orta format makine. Bir arkadaşımın dedesinden kalan bu makine hâlâ ilk günkü kondüsyonunda sayılır. Pozometresi çalışıyor, vizörü ise oldukça temiz.

    Görüntünün Y ekseninde simetrisini vizörde gördüğünüz için fotoğraf çekerken, özellikle objeyi konumlandırmada ve simetriyi sağlamada bir miktar zorlanıyorsunuz. Alıştıktan sonra ise fotoğraf çekmediğiniz anlarda dâhi kendinizi vizörden etrafı izlerken yakalayabiliyorsunuz.

    Makinenin sol tarafında yer alan tekerlek ile netleme işlemini gerçekleştiriyor, lenslerin ortasında yer alan iki teker ile diyafram ve enstantaneyi ayarlayabiliyorsunuz. Her iki iğnenin üst üste gelmesi, değerlerinizin doğru olduğu anlamına geliyor.

    Orta format, poz başı maliyet ve makinenin bir kilodan da fazla ağırlığı nedeniyle çok sık tercih ettiğim bir yöntem olmasa da elimin altında böyle bir makinenin olması ve tüm özelliklerinin sorunsuz çalışması son derece mutluluk verici. Kaldı ki bu makine için söylenebilecek tek olumsuz şey yaklaşık 1100 gram olması. Pozlama süresinin uzadığı bazı anlarda makineyi oynatmamak için büyük efor sarfetmek gerekiyor.

    Makine ile çektiğim fotoğraflardan bazıları aşağıda yer alıyor. Tamamını görüntülemek için 120mm sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

  • Canon AE-1

    Canon AE-1

    Canon AE-1, 35mm fotoğrafçılıkla ilgilenen birçok insanın bir şekilde adını duyduğu, sahip olduğu, deneyimlediği veya gördüğü makinelerin başında geliyor. Özellikle sosyal medya kullanımının artmasıyla, eskiye olan özlemle, makinenin bir obje olarak moda ikonu hâline gelmesi ile son derece popüler olan bu makine, artan talebin de etkisiyle birlikte fiyatıyla cep yakıyor. Bu işin kurdu diyebileceğimiz kişiler görece ucuz alternatiflerine yönelip fotoğraf çekmeye bir şekilde devam etse de doğrudan bu makineyi isteyen insanlar yüksel bedeller ödemek durumunda kalıyor.

    Teknik Özellikler

    • FD 28mm f1:2.8 lens
    • 0.3 metreden sonsuza odak aralığı
    • Diyafram aralığı f1:2.8-22
    • Enstantane aralığı 1-1000
    • 25-3200 ISO film hızını destekliyor.
    • Evrensel tripod yuvası bulunuyor. B (Bulb) modu bulunuyor. Deklanşör kablosu girişi mevcut.
    • Dahili flaşı bulunmuyor ancak harici flaş takılabiliyor.
    • Gücünü Alkaline-manganese 6V veya Silver Oxide 6V’den alıyor.

    Kullanım

    Gövdenin hissiyatı, deklanşöre bastığınız anda aynanın çıkardığı ses gibi şeyleri aktarabilmem mümkün değil ancak bu makine ile fotoğraf çekmek gerçekten de ayrı bir tat veriyor. Bu yüzden de piyasası ne kadar artmış dâhi olsa fiyatların hâlâ hakkını verdiğini düşünüyorum.

    Enstantane öncelikli moda sahip bu makinede diyafram önceliği yer almıyor. O özellik, AE-1 Program’da yer alıyor. Ters ışık kontrolü ve diyafram önizlemesi mevcut. Tamamen mekanik olmaması orta-ileri düzey kullanıcıları pek mutlu etmese de pilin kullanım süresi oldukça fazla.

    Lensimin sıfır kondisyonda, aynamın da tertemiz olması nedeniyle objeleri netlerken hiçbir sıkıntı yaşamıyor, herhangi bir rangefinder makine ile fotoğraf çekiyormuş gibi rahat ve hızlı kullanım gerçekleştirebiliyordum. Çoğunlukla sokak fotoğrafçılığı yaptığım için bu türde makineleri kullanmak benim için çok verimli olmuyor. Her ne kadar teknik yeterlilik konusunda sıkıntısı olmasa da bu tür makinelerin görünümü profesyonel bir izlenim bıraktığı için çekmiş olduğum modellerde rahatlığı yakalamakta güçlük çıkarıyor, habersiz fotoğraflar çekmemi mümkün kılmıyordu. Üstelik aynasının sesi kulağa her ne kadar güzel gelse de dikkat uyandırabilme potansiyeli oldukça yüksek. Tabii ki bu saydığım olumsuz durumlar benim özelimde geçerli, zira makine üzerinde düşeni oldukça güzel bir şekilde yerine getiriyor.

    Bu makine ile çekmiş olduğum fotoğraflardan bazılarını aşağıya bırakıyorum.

  • Canonet G-III QL17

    Canonet G-III QL17

    Canonet QL17 GIII, uzun yıllar boyunca almak istediğim ancak bir türlü güzel kondüsyonda bulamadığım, Fakir Leica’sı denilen ve temizinin ender bulunduğu harika bir rangefinder makine. Bazı fotoğrafçılar, Leica makineler ile kıyaslama yapmakta; hatta ileri gidip onlardan çok daha iyi sonuçlar aldığını iddia etmekte. Bunu kıyaslayacak kadar Leica deneyimim olmadığı için bir şey demem çok güç ancak Leica ile karşılaştırmak dâhi Canon’un son derece iyi bir iş çıkardığını göstermektedir diye düşünüyorum.

    Son zamanlarda ne kadar küçük ve hafif makineler tercih etsem de Canonet QL17 GIII, 620 gram ile SLR makineleri aratmayacak bir ağırlığa sahip. Sokakta fotoğraf çekerken kolaylık sağlayan film takma mekanizması, sessiz deklanşörü ve kült tasarımı bu makineyi benim gözümde eşsiz bir konuma koyuyor. Her ne kadar film takıp çıkarmanın fobi düzeyinde olmasını yıllar yıllar önce üstümden atsam da ikinci kapak sayesinde film takma işlemi tek elle yapılabilir bir hâle geliyor. Bu da, özellikle ayaküstü film takıp çıkarmayı oldukça kolay bir hâle getiriyor. Bu, sokakta oldukça işe yarayan bir yöntem.

    Teknik Özellikler

    • 40mm f1:1.7 lens
    • 0.8 metreden sonsuza odak aralığı
    • Diyafram aralığı f1:1.7-16
    • Enstantane aralığı 4-500
    • 25-800 ISO film hızını destekliyor.
    • Evrensel tripod yuvası bulunuyor. B (Bulb) modu bulunuyor. Deklanşör kablosu girişi mevcut.
    • Dahili flaşı bulunmuyor ancak harici flaş takılabiliyor.
    • Gücünü bir adet PX625 pilden alıyor.

    Kullanım

    Ben bu makineyi, Türkiye’de yeterince temizini bulamadığım için Teknoseyir sayesinde tanıştığım amerikadanalisveris.com aracılığıyla Amazon’dan satın aldım.

    Vizörü oldukça geniş, parlak ve kullanışlı olan bu makinenin f1:1.7 diyaframı ile düşük ışıklı ortamlarda çekim yaparken makineyi bir yere koyma gereği duymadan fotoğraf çekebiliyor, herhangi bir oynatma olmadan oldukça güzel sonuçlar alabiliyorsunuz.

    Yapmanız gereken tek şey film takmak, ISO ayarını yapmak ve sokağa çıkıp fotoğraf çekmek. Ben krom gövde tercih etsem de siyah seçeneği de mevcut ve bu renk onu çok daha sleeper yapıyor.

    Benim bu makinede hoşuma gitmeyen tek özellik filmi taktığınızda ilk üç pozu sarmak zorunda olmanız ve deklanşörün bu evrede devre dışı kalması. 36’lık filmden 36 fotoğraf çıksın diye yapılmış ve daha fazla fotoğraf çıkartmanız mümkün değil.

    Aşağıya bu makine ile çekmiş olduğum fotoğraflardan bazılarını koyuyorum.

  • Rollei XF 35

    Rollei XF 35

    Rollei XF 35, rangefinder dünyasına giriş yaptığım makine oldu. Her ne kadar bu sınıfta asıl arzuladığım makine Canonet QL17 GIII olsa da o dönemki maddi limitim Rollei’ya izin veriyor, Canonet planlarımı ertelememe neden oluyordu.

    355 gram ağırlığındaki bu makineyi neredeyse her gün yanımda taşıdım. Deklanşörün oldukça sessiz olması nedeniyle özellikle habersiz çekimler için oldukça ideal olan bu makine, görüntüsünün yeterince ‘profesyonel’ olmamasından ötürü sokak manzaraları çekerken insanları ürkütmüyor, çok daha doğal pozlar yakalamanızı sağlıyor.

    Teknik Özellikleri

    • 40mm f1:2.3 Sonnar lens
    • 1 metreden sonsuza odak aralığı
    • Diyafram aralığı f1:2.3-16 (Otomatik)
    • 45, 90 ve 180 enstantane veya otomatik mod
    • 25-400 ISO film hızını destekliyor.
    • Evrensel tripod yuvası yer alıyor. B (Bulb) modu bulunuyor. Deklanşör kablosu girişi mevcut.
    • Dahili flaşı bulunmuyor ancak harici flaş takılabiliyor.
    • Gücünü bir adet PX625A pilden alıyor.

    Kullanım

    Her ne kadar rangefinder makinelerin çalışma prensibini kağıt üzerinde biliyor olsam da bu benim ilk tecrübemdi. Makineyi sıfır kondüsyonda satın aldım ve ilk işim hemen bir film takmak oldu. Dükkanların tabelalarını, binaların detaylarını çekiyor ve vizörüne, daha doğrusu netleme sistemine alışmaya çalışıyordum. Her şey beklediğim gibi gitti ve ilk fotoğraflarımda dâhi netleme sorunu yaşamadım.

    Bu ve benzeri makinelerde ayna sistemi olmadığı için netleme yapabilmek için farklı bir mekanizma görev alıyor. Aynalı makinelerde lensten giren görüntüyü ayna düzeneği vasıtasıyla vizörden görüntülüyorken, rangefinder makinelerde görüntü lensten değil, lensin üzerinde konumlandırılmış bir bölümden vizöre aktarılıyor. Başta pratik gelmiyor gibi görünse de alıştıktan sonra aynalı makinelerden çok daha hızlı fotoğraf çekmek mümkün oluyor.

    Makine ile yolum bir süre önce ayrıldı ve asıl hedefim olan Canonet QL17 GIII’ü satın aldım. Onun inceleme yazısı da bir süre sonra gelecek.

    Aşağıya örnek birkaç fotoğraf koyuyorum.

  • Lomo LC-A (USSR)

    Lomo LC-A (USSR)

    Analog fotoğrafçılığa başlayan insanlardan bazıları, yalnızca dış görünüşüne aldanıp hantal SLR makineler satın alır. İkonik tasarımlı bu makineler, her ne kadar olağanüstü yeteneklere sahip olsalar da çoğunlukla yanınızda değil, çalışma masanızın rafında olur. Hâl böyle olunca da küçük ve hafif makineler imdadınıza yetişir. Zira fotoğraf çekilecek sahnenin ne zaman karşınıza geleceği hiç belli olmaz. Bu nedenle makineyi her gün yanınıza almak sizin için eziyet hâline gelmemeli. Gerek gömlek cebinize gerekse çantanızın küçük ön gözüne atabileceğiniz LC-A, en güzel alternatiflerden birisi.

    İncelemeye konu olan bu makine, Lomography markasının ve akımının doğuşuna sebep olmuştur.

    Teknik Özellikler

    • 32mm f1:2.8 Minitar I lens
    • Dört farklı uzaklık ayarı: 0.8, 1.5, 3 metre ve sonsuz.
    • Diyafram aralığı f2.8-f16. A (Auto) modu bulunuyor.
    • Enstantane aralığı 1/120-500
    • 24-400 ISO film hızını destekliyor.
    • Evrensel tripod bağlantı yuvası yer alıyor ancak B (Bulb) modu bulunmuyor. Deklanşör kablosu girişi de yer almıyor.
    • Dahili flaşı bulunmuyor. Flaş senkronizasyonu 1/60
    • Gücünü üç adet LR44 pilden alıyor.

    Kullanım

    Son derece küçük ve hafif olması bu makinenin en büyük özelliği. Vinyet etkisi ile birlikte göz alıcı renkleri ve doygunluğu ise tuzu biberi. LC-A, devamında gelen LC-A+ ve LC-Wide ile karıştırılmamalıdır. LC-A+ çoklu pozlama, 1600’e çıkan ISO desteği ve kablo deklanşör bağlantısı olanağı sunarken LC-Wide ise 17mm f1:4.5 lens ile gelmektedir.

    LC-A’ya dönecek olursak. Makinenin vizöründe iki led yer alıyor. Deklanşöre yarım basıldığı vakit soldaki led pil durumunu, sağdaki led ise ortamdaki ışık koşullarının yeterli olup olmamasını kontrol etmenize yarıyor. Sağdaki led yanıyor ise makine pozlama süresini uzatacağını bildiriyor. Bu durumda makineyi bir süre oynatmamanız gerekecektir. Son derece basit bir kullanıma sahip bu makine ile harika işler çıkarmak mümkün.

    Artan talep ve bulunabilirliğin azalması ile birlikte fiyatları pahalı denecek seviyelere gelen bu makineyi 300 liraya satın aldım. Her ne kadar bir Rus makinesi için oldukça yüksek bedel olsa da sıfır kondüsyonda olması beni satın almaya itti. Aşağıya örnek birkaç fotoğraf koyuyorum.