Bu yazı, bahsi geçen belgeselin üzerine yazıldığı için spoiler içermektedir.
Çok daha öncesi için fikir sunamasam da 1990’ların ortasından sonra doğmuş çocukların küçük yaşlarda çizdiği arabaların çoğunun kırmızı olmasının nedeni Michael Schumacher diye düşünmekteyim. Hatta bu iddiamı genişletebilirim, eğer bugün araba dendiğinde aklınıza kırmızı renkte bir şeyler geliyorsa bunun en büyük nedeni Ferrari, belki de Schumacher’dir.
Onun hakkında konuşabilecek neredeyse herkesle yapılan röportajları barındıran, spor tarihindeki belli başlı kritik anlara ait görüntüleri de içeren; fazlasıyla hüzünlü ve duygusal bir belgesel olmuş. İstatistik ve matematik ile boğmadan, daha çok Schumi’nin kendisine ve insan ilişkilerine odaklanıldığı için de ayrı mutluyum. Senna’nın kazasının gösterimi, Mick’in sonlara doğru yaptığı monolog… İnsanın gözlerini dolduran bu sahnelerde beni en çok parçalayan Mick’in konuşması oldu. Yaşadıklarını, deneyimlerini, herhangi bir Formula 1 konusunda babasıyla kurmak istediği o diyalogun içinde kalmış olma hissini ve çaresizliğini hissettim. Bu arafta kalmışlık korkunç olsa da eşinin, kızının ve oğlunun gücünü çok iyi gördüğümüzü düşünüyorum.
Belgesel ile tek beklentim onun güncel durumu ile ilgili bir bilgi alabilmekti ancak buna dair bir şey olmaması biraz buruk hissettirdi. Ailesinin bu kararına saygı duymakla birlikte ufak bir fotoğraf, ses kaydı veya video görmek için fazlasıyla umutlanmıştım.
Bugün ne Hamilton ne de Max, Schumacher’in hissettirdiği hislerin yanından bile geçemiyor. Bence bunun en temel nedeni sportif başarılardan ziyade karakter özelliklerinden geçiyor. Schumacher sütten çıkmış ak kaşık mı? Kesinlikle değil. Bu da ayrı bir yazı olabilecek konu…
Leave a Reply