Tag: netflix

  • The Mitchells vs. The Machines

    The Mitchells vs. The Machines

    Katie’nin film okuluna kabul alması ve evden ayrılacak olması, onun kurtuluşu ancak özellikle babası için yaşadıkları çatışmayı telafi edecek son bir şans daha var: okula gidiş yolunu aile gezisine çevirme fikri!

    Mitchell ailesi, verdikleri mola esnasında kendilerini bir robot ayaklanmasının tam ortasında buluyor. Akıllı telefonların vücuda bürünmesinin ardından kendisini çöpte bulan bir akıllı telefonun intikamı, aileyi müthiş bir dayanışmaya götürüyor.

    İzlemesi keyifli, çizimleri eğlenceli ve yaratıcı bir yapım olmuş. Özellikle Monchi çok tatlı.

    Bu filmi Netflix’te izlemek için tıklayın.

  • Don’t Look Up!

    Don’t Look Up!

    Ortalama bir Netflix yapımından biraz daha iyisi. Ama daha fazlası değil. Vermek istediği mesajı bir buçuk saatte de verebilecekken ve göndermelerini ortalama seyirciler bile anlayabilecekken süresinin eleştirilmesini anormal bulmuyorum. Genel hatlarıyla Netflix yapımı olduğunu belli etse de ortalamanın üzerinde bir iş olduğu kesin. Güncel göndermeleri, aklı başında birkaç insanın hayrına dönüyor dünya mesajını vermesi yeterliydi. Mutlaka izlenmesi gereken bir film mi? Bence değil, izleyecek bir şey bulunamadığı zamanlarda rastgele butonu olsa ve denk gelse izlenebilecek bir film.

  • Squid Game

    Squid Game

    Yapım özelinde konuşmadan önce sosyal medya etkisinden bahsetmek istiyorum. Birçok insanın bir şeyleri kaçırıyor olma hissini yaşamamak ve gündemde dönecek esprileri anlayabilmek adına bu yapıma başladığını düşünmek sürpriz olmaz. Her ne kadar ben de bu güdüyle başlamış olsam da izlediğim için pişman değilim. Finali çok daha iyi olabilecek potansiyele sahipken bence görece sönük tamamlandı.

    İkinci sezonu gelecekse karakter özelinde ilerleneceği söyleniyor, bir nevi spin-off gibi olacak muhtemelen. Bekleyip göreceğiz. Aslında konusu, daha doğrusu evreni itibariyle birçok şeye gebe bir yapım.

    Yazının bu kısmından sonrası spoiler içerebilir.

    Genel olarak sezonu değerlendirecek olursam beni en etkileyen şey insan dediğimiz varlığın, hayatta kalma güdüsüyle normal zamanda asla diyeceği her şeyi yapabilme potansiyeli olduğudur. Bu, belki de ilkel zamanlardan kalma bir güdü ve belki de olmaması daha anormal olurdu. Örneğin misket oyununda herkes en güçlü adayı kendisine eş seçme refleksine girmişken aslında orada ikili seçmelerde bir kişinin ölmesi gerekeceğini öğrendiklerinde yaşadığı şok çok güzel bir detaydı. Birçoğu yaşama hakkını kendinde gördü ve karşısındakinden daha ‘makul’ sebepleri vardı. Öyle ya da böyle her oyun kendi özelinde bir ahlaki problemle geldi. VIP’lerin sahneleri, kurgudaki hatalar; bunları görmezden gelecek olursak izlenmeye değer bir yapım olduğunu düşünüyorum.

  • Schumacher

    Schumacher

    Bu yazı, bahsi geçen belgeselin üzerine yazıldığı için spoiler içermektedir.

    Çok daha öncesi için fikir sunamasam da 1990’ların ortasından sonra doğmuş çocukların küçük yaşlarda çizdiği arabaların çoğunun kırmızı olmasının nedeni Michael Schumacher diye düşünmekteyim. Hatta bu iddiamı genişletebilirim, eğer bugün araba dendiğinde aklınıza kırmızı renkte bir şeyler geliyorsa bunun en büyük nedeni Ferrari, belki de Schumacher’dir.

    Onun hakkında konuşabilecek neredeyse herkesle yapılan röportajları barındıran, spor tarihindeki belli başlı kritik anlara ait görüntüleri de içeren; fazlasıyla hüzünlü ve duygusal bir belgesel olmuş. İstatistik ve matematik ile boğmadan, daha çok Schumi’nin kendisine ve insan ilişkilerine odaklanıldığı için de ayrı mutluyum. Senna’nın kazasının gösterimi, Mick’in sonlara doğru yaptığı monolog… İnsanın gözlerini dolduran bu sahnelerde beni en çok parçalayan Mick’in konuşması oldu. Yaşadıklarını, deneyimlerini, herhangi bir Formula 1 konusunda babasıyla kurmak istediği o diyalogun içinde kalmış olma hissini ve çaresizliğini hissettim. Bu arafta kalmışlık korkunç olsa da eşinin, kızının ve oğlunun gücünü çok iyi gördüğümüzü düşünüyorum.

    Belgesel ile tek beklentim onun güncel durumu ile ilgili bir bilgi alabilmekti ancak buna dair bir şey olmaması biraz buruk hissettirdi. Ailesinin bu kararına saygı duymakla birlikte ufak bir fotoğraf, ses kaydı veya video görmek için fazlasıyla umutlanmıştım.

    Bugün ne Hamilton ne de Max, Schumacher’in hissettirdiği hislerin yanından bile geçemiyor. Bence bunun en temel nedeni sportif başarılardan ziyade karakter özelliklerinden geçiyor. Schumacher sütten çıkmış ak kaşık mı? Kesinlikle değil. Bu da ayrı bir yazı olabilecek konu…