Çirkin Ördek Yavrusu: Airpods Max İncelemesi

Fotoğraf makinesi konusunda olduğu gibi kulaklık konusunda da birçok farklı marka model deneme şansı buldum. Bazılarını satın aldım ve uzun süreler kullandım. Bazılarıyla ise birlikteliğim çok kısa sürdü, hayal ettiğim deneyimi sunmaya yakın bile değillerdi.

Kaynak: Apple

Üzerinde 3.5mm girişi olmayan bir kulaklığa sahip olma fikri bile bana oldukça uzak geliyorken Apple’ın telefonda yaptığı devrimi kulaklıkta da yapması şaşırtıcı gelmiyor. Fakat bunun kazandırdıkları ne, kaybettirdikleri ne? Telefondaki dönüşümün batarya için ek yer kazanma çabası ve su geçirmezliği arttırma konusunda da faydaları olduğunu söyleyerek tüketiciler ikna edilmeye çalışıldı ancak alan konusunda oldukça cömert yer sunan ürünlerde buna sahiden gerek var mıydı?

İsminde Pro geçen herhangi bir üründe 3.5mm kulaklık girişi olmamasını kabul edemiyorum. Giriş seviyesi bir telefonda olmamasını kablosuz kulaklık satma stratejisi olarak değerlendirip kabul elebilir bulsam da, ki onu dâhi kabul etmek istemiyorum da… İsminde Pro olan ve içerik üretimini destekleyen bir cihazda bu girişin olmaması ve insanların sadece bir Usb portuna mahkum bırakılması çok mantıklı gelmiyor. Hele ki bu ürün Ipad Pro gibi yaratıcı işlere ev sahipliği yapmasının yanı sıra sahada kullanımını destekleyen birçok yardımcı aparatı bulunan bir ürün ise…

Ne yazık ki bu amaç için tasarlanmamış bir teknoloji ile (Bkz: Bluetooth) yüzde yüz bir senkron yakalamak günümüzde hâlâ mümkün değil. Senkron konusunda en iddiali üründe bile Garageband açıp klavyede bir tuşa bastığınızda aradaki gecikmeyi fark edecek ve ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Günlük kullanımda dizideki ses görüntü arasında asenkron bir sahne yakalamak önceki nesil ürünlere göre daha zor olsa da tam anlamıyla bir başarı henüz gelmiş değil.


Bang Olufsen HX, Bowers & Wilkins PX5 gibi görece lüks ürünler ile birlikte Sony WH-1000XM4, Sennheiser Momentum 3 gibi özellikleri döneminin en iyisi olan birçok farklı kulaklığa sahip olma şansını yakaladım.

Kağıt üzerinde her birinin öne çıkan oldukça iyi özellikleri var. Sürücülerinden bağlantı teknolojilerine, yazılımsal özelliklerinden kontrolcü yeteneklerine kadar her biri dönemi için en iyi modeller arasında diyebileceğim ürünlerdi. Elbette her birinin kendince eksiği vardı ancak bunların hiçbirisi müzik özelinde değildi. Uzun kullanımda kafada ağırlık hissetme, kontrolcüsünün içgüdüsel olmaması vb. gibi şeylerdi.

Kaynak: Bang & Olufsen

Sahip olduklarım arasında en estetik bulduğum kulaklık Bang Olufsen HX idi. Her ne kadar ses arttırma/kısma veya önceki/sonraki şarkıya geçme için ayarlanmış jestler içgüdüsel değil ve kontrol etmesi zor olsa da gerek ürünün üretim kalitesi gerekse seste yaşattığı o temiz ve berrak deneyim listemde en tepeye yerleşmesi için oldukça yeterli. Uzun kullanımda ağırlığını hissediyor ve ara verme ihtiyacı hissediyorsunuz. Üstelik gürültü engelleme özelliği yeterince iyi değildi.

Benzer problem Bowers & Wilkins PX5 modelinde de başıma geldi. Uzun kullanımda yorucu oluyor ve ara verme ihtiyacı hissediyordunuz.

Sony, Bose veya Sennheiser modelleri teknik özellik anlamında en iyi deneyimleri sunan modeller diyebilirim. Özellikle Sony ve Bose gürültü engelleme konusunda çığır açan bir deneyim sunuyor ki bir noktada bundan rahatsızlık bile duymaya başlıyorsunuz. Transparan modundaki başarı bu noktada oldukça önem arz etmeye başlıyor ancak o konuda da çok iyi bir deneyim sunabildiklerini söylemem pek mümkün değil. Transparan özelliği bazı durumlarda güvenlik için dâhi gerekiyor. Örneğin bir iş çıkışı yürürken trafikte akan araçların sesini duyabilmem gerekiyor ve gürültü engelleme özelliği ile yürümek oldukça tehlikeli sahneler yaşamama neden olabiliyor. Transparan modunda ise neredeyse kulaklık kafamda değilmiş gibi bir deneyim yaşıyorum ancak dış sesin kulağa aktarımı konusunda sesin bir nebze robotikleşmesi ve mikrofondan geliyor oluşunun anlaşılması bu deneyimi baltalıyor. Tıpkı VR gözlüklerdeki ilk deneyimde insan beyninin afallaması gibi bir şey olduğunu düşünüp zamanla geçeceğini öngörsem de uzun kullanımlarda da sıkıntı yaşamaya devam ettim.

Sony ve Bose modellerinde kullanılan materyalin plastik olması her ne kadar hafiflik sağlasa da kalite ve hissiyat anlamında iyi bir deneyim sunmuyordu. Sennheiser modelinde de yükseklik kızaklarının dişli yapıda olmaması uzun kullanımda ayarlanan yüksekliğin sabit kalmaması gibi bir probleme yol açıyordu. Bunu Kanyon’daki deneyim mağazasında sergilenen modelde görünce satın almaktan anında uzaklaşmıştım.

Airpods Max?

Bir noktaya kadar Apple için “kullandıkları ürünleri üreten marka” diyordum. Öyle ince tasarım ve kullanım detayları yakalıyorlar ki, o ürünü ürettikten sonra günlük hayatta kullanmaya devam ediyorlar ve kendilerince problem gördükleri birçok noktayı gerek yazılım gerekse donanım güncellemeleri ile fixliyorlar. Bazı konularda kendilerine dert yaratıp sonradan çözüm sunsalar da çoğunlukla fikrim bu yöndeydi.

Peki 3.5mm girişi olmayan bir kulaklık fikrini makul gören neydi? Çantasının anlamsız tasarımı ile bir kol çantası şeklinde taşınmasını beklemişler ve bunu bir kulaklıktan ziyade bir aksesuar olarak düşünmüşler gibi geliyor. İçerisinde yer alan teknolojiyi Beats ürünlerinde de görüyorsunuz ancak Airpods Max, Apple imzası taşıyan ilk başüstü kulaklığı olduğu için değerlendirmeyi onunla yapmak doğrusu gibi geliyor. Bu kulaklığı 579 Euro etiketiyle satılığa çıkaran şey sadece onu mücevher kategorisine sokmak isteyen Apple bakış açısı diye düşünüyorum.

Kaynak: Apple

Tıpkı Airpods Pro gibi bu kulaklık da bağlanma, cihazlar arası geçiş, gürültü engelleme ve uzamsal ses konusunda tatminkâr sonuçlar veriyor. Transparan modunu Apple’dan daha iyi yapabilen bir kulaklığı henüz kullanmadım. Alanında en iyi kulaklıklar denilen modellerde dâhi dışarıdan alınan ses kulağınıza aktarılırken robotik bir efekt uygulanmış gibi hissettiriyor ve yukarıda da bahsettiğim gibi bu bir süre sonra alışılabilecek bir şey değilmiş gibi geliyor.

Airpods Pro modelinde kulaklığın kulağınızda olduğunu dâhi unutabilirsiniz. Max’te boyutları ve ağırlığı itibariyle bunu diyebilmek elbette mümkün değil ancak deneyimi Pro’dan aşağı kalır değil.

Uzun süreli kullanımda ise fark ettiğim ilk şey kulaklığın baş ağrıtmadığı oldu. Diğer modellerde bir saatin üstündeki kullanımlarda kulaklarda ısınma ve kulaklığın kafayı sıkıştırdığını hissediyorsunuz.

Sonuca gelecek olursak Apple’ın en beğendiğim deneyimlerinden birisini sunan en çirkin ürünü Airpods Max oldu. Cihazı kendim satın almadım ve bu paraları verebileceğim en son kulaklık olduğunu teyit etmiş oldum. Her ne kadar deneyim anlamında en iyilerden birisini sunsa da günün sonunda bunun tasarımını gözüm kabul edemiyor, şarjı bittiği zaman bomboş bir çöpe döndüğünü aklımdan çıkaramıyorum. Kablosuz bağlanabilmek çok büyük bir rahatlık sunsa da kablolu kulanmak istediğinzde bunu yapamadığınız bir kulaklık fikrini kabul edilebilir bulmuyorum. Çektiğim videoların seslerini düzenlerken günlük kullandığım Marshall Monitor II ANC’yi kablolu bir şekilde kullanıyor, her ne kadar bağlanma ve cihazlar arası geçişte bir Apple ürünü olmadığını fark etsem, verdiği sesin kirli olduğunu bilsem de deneyim ve görüntüsü itibariyle onu kullanmaktan keyif alıyorum. Üstelik yarı fiyatına.

Kaynak: Marshall

Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *