Tag: apple

  • iPhone 16 Pro: İlk İzlenim ve Deneyim

    iPhone 16 Pro: İlk İzlenim ve Deneyim

    Form faktörü tutturmuş markaların ufak geliştirmelerle yeni model çıkarmasına alışığız. Apple, iPhone 15 Pro serisinin biraz daha geliştirilmiş versiyonu olan 16 Pro’yu duyurduğunda heyecanlanacak çok şey olmasa da ilerleme devam ediyordu.

    Son iki senedir serinin Pro modellerini kullanıyorum ve 16 Pro’yu da satın aldım. İlk dikkatimi çeken bazı özellikler şunlar oldu;

    • 4K’da 120 kare çekebilmesi
    • Kamera denetimi düğmesi
    • 1 nit minimum parlaklık
    • 5X optik yakınlaştırma
    • Daha hızlı Magsafe şarj hızı
    • Video kayıtlarında daha iyi bir performans sunduğu iddia edilen mikrofon dizilimi

    Yazının devamında bu maddeleri biraz açacağım. Önce biraz iPhone ailesi hakkında konuşalım.

    Son birkaç modelde baz iPhone modelleri ile Pro modeller arasındaki farklar oldukça fazlaydı. Hatta Pro modeller arasında bile bazı farklar oluyordu. Apple, Pro modeller arasında ekran boyutu ve batarya ömrü dışında bir fark bırakmayarak kullanıcıların karar vermesini kolaylaştırdı. Baz modeller ile Pro modeller arasındaki fark da giderek azaldı. Özellikle son iki senede çıkan baz modellerdeki işlemcilerin, kendisinden bir sene önceki Pro modelinde yer alan işlemciler ile aynı isimde olması ve benzer güç sunması, psikolojik olarak eski bir cihaz almışım hissi uyandırıyordu. Üstelik donanımsal eksiklikler de az buz değildi. 16 serisi ile birlikte Aksiyon Düğmesi ile Kamera Denetimi de baz modelde yer almaya başladı. İşlemciler Pro modeller ile aynı nesil isimlendirmesine sahip, böylece psikolojik olarak eski ürün alıyormuş hissi de ortadan kalktı.

    Çoğunluğun beğenmediği ancak benim bir önceki dönemde sunulan deri kılıflardan daha çok beğendiğim Mikro Dokuma kılıflar kaldırıldı ve yerine bir alternatif konulmadı. Silikon kılıflar hem çok toz tutuyor hem de cebe koyarken oldukça zorluyor. Diğer alternatif olan şeffaf kılıf ise telefonun alt kısmında yeterince koruma sağlamıyor.

    Gelelim yukarıdaki maddeleri biraz açmaya;

    4K 120 Kare

    4K’da 120 kare çekmesi, özellikle daha derin videolar çekmeye yarıyor. Daha önce 1080p çözünürlükte birçok deneme yaptığım için uzun vadede bu özelliğin yaratıcı işler ortaya çıkarabileceğini düşünüyorum. Genel düşüncem şu, bir telefon kamerasıyla üretilen içerik en fazla telefonda tüketilir ve sırıtmaz fakat son birkaç senedir telefonda üretilen içerikleri televizyonda, 5K çözünürlüklü monitörümde izlerken şunu fark ediyorum ki, artık düzgün ışık ve mikrofonla iş görebilir haldeler. Log çekip üzerine vakit ayırıp rengiyle vesaire uğraşanlar için zaten çok daha iyi sonuçlar alabilmek mümkün. Ben de ufak ufak denemeler yapıyor ve düzenlemeler ile ilgili kaynaklar okuyorum.

    Kamera Denetimi

    Kamera Denetimi düğmesi, ürünlerinin üzerindeki tuş ve port sayısını azaltmak isteyen Apple’dan çok da beklemediğim bir hareket oldu. Her ne kadar fiziksel bir düğme olmasa da bir noktada şarj portunu dâhi kaldırmak istediklerini düşünüyorum. Böylece hem su ve toz dayanımını arttırmak hem de maliyetleri düşürmek istiyorlar gibi geliyor. Düğmenin kendisine gelecek olursak, ben düğmenin konumunun yatay modda tutarken fazla solda kaldığını düşünüyorum. Böyle olunca da özellikle video çekerken telefonun alt kısmındaki mikrofonlar kapanmış oluyor. Mikrofonları kapatmamak için ise sağdaki gibi tutmak gerekiyor.

    Böyle tutunca da ekranın sağ kısmını görmek pek mümkün olmuyor. Doğrusu isminde Pro olan modeller için bu tür yenilikleri destekliyorum çünkü hem profesyonellere yönelik cihaz tasarlayıp hem de onların kullanacağı geliştirmeler yapmak yaratıcı insanların işini kolaylaştırıyor. Üstelik Apple, bu tuşu sadece bir deklanşör düğmesi olarak değerlendirmeyip bazı jestler de eklediği için ileride çok daha fazla özellik destekleyebileceğini hayal edebiliyorum. Örneğin ekrana dokunmadan kaydırma, vb. gibi.

    1 Nit Parlaklık

    1 nit minimum parlaklık, özellilkle çok karanlık ortamlarda telefona bakmak gerektiğinde aslında çok aradığım bir özellik. 15 Pro serisinde elle ayarlayabildiğim en düşük parlaklık bile bazen o kadar parlak geliyor ki.

    5X Optik Yakınlaştırma

    5X optik yakınlaştırma, aslında 15 Pro Max’te de yer alıyordu ancak Apple, 15 Pro’ya bu özelliği koymamıştı. 16 serisi ile birlikte Pro ve Pro Max modellerinde aynı kamera dizilimi yer alıyor. Yine sosyal medya veya telefonla tüketilecek içerikler için oldukça iş görür bir çözüm ortaya konmuş diye düşünüyorum. Galata Köprüsü’nün ortasından çektiğim bu fotoğraftaki Tershane yazısının okunması, bence gayet yeterli. (Dördüncü fotoğraf)

    Daha Hızlı MagSafe

    Daha hızlı MagSafe desteği geç kalınsa da nihayet dedirten bir gelişme oldu. Ben belki de sadece Type C desteği nedeniyle 15 serisine geçsem de telefonu neredeyse beş kere bile kablo ile şarj etmedim. Masamda ve yatağımın yanındaki komodinde MagSafe şarj aleti bulunuyor ve sürekli bu teknolojiyi kullanarak şarj ediyorum. Kablosuz şarj çok yeni bir teknoloji olmasa da hem mıknatıs yerleşimi ile gelen aksesuarlar hem de kesintisiz, ısınmadan şarj edebilme özelliği Apple’ın imza dokunuşlarından birisi olmuştu.

    Yeni Mikrofon Dizilimi

    Video kayıtlarında daha iyi bir performans sunduğu iddia edilen mikrofon dizilimi, sosyal medyada ekipmansız içerik üreten birçok insanın oynayacağı yeni oyuncaklardan birisi oldu. Ben Çerçeve modundaki sonuçları bir mobil cihaz için fena bulmadım. Kamerayı nereye çeviriyorsanız o bölgedeki sesleri kaydetmeye çalışsa da düzensiz gelen seslerde sonuçlar elbette çok verimli değil.

    İlk fark ettiğim klasik Apple hareketi ise şu oldu, 16 Pro ile çekilmiş bir fotoğrafı veya videoyu 15 Pro’da düzenlerken aslında 16 Pro’daki bütün özellikleri kullanabildiğimi fark ettim. (Mikrofon kaynağını değiştirme, Stiller özelliği gibi.) Her ne kadar mikrofon dizilimindeki değişiklikler 15 Pro’da bu özelliği kullanamamayı açıklasa da Stiller özelliğinin yazılımsal olarak 16 Pro’ya özel hazırlanması ve limitlenmesi, klasik bir Apple saçmalığı olmuş. Henüz bir sene önce tanıtılan bir ürünün yazılımsal olarak bu denli limitlenmesi yeni bir Apple hareketi olmasa da trilyon dolar değerine ulaşmış ve servislerden de milyonlarca dolar kazanan bir şirketin hâlâ bu kadar aç gözlü olmasını anlamamda güçlük çektiriyor.

    iPhone 16, her ne kadar çok fazla yenilik getirmemiş görünse de sıfırdan tasarlanan ve termal verimliliği artan yeni bir iPhone modeli. Dolar bazında fiyatlarında bir değişiklik olmasa da hem belirlenen kur hem de üzerindeki fahiş vergiler nedeniyle Türkiye’de yüz bin liralar telaffuz edilmeye çoktan başlandı.

  • iOS 18’e İlk Bakış

    iOS 18’e İlk Bakış

    iOS 18, her ne kadar Apple Intelligence özelliği ile ses getirse de bu özellik 18.1 sürümü ile kullanıma sunulacak. Yeni bir iPhone 16 aldığınızda yüklü gelen sürümde bu özelliği kullanamamak bence Apple için kabul edilebilir bir durum değil ancak buna alıştık. Özellikle oyun firmaları bunu çok sık yapıyor ve hatta bırakın tam anlamıyla bitmemiş ürün satmayı, henüz beta sürümü bile olmayan oyunların satıldığına şahit olduk. Bana daha da garip gelen ise sadece bir duyuruya inanarak bunu satın alabilecek kadar tutkulu olmak zira fiyasko ile sonuçlanan onlarca örnek var.

    Gerek akıllı telefonlar gerekse işletim sistemleri için doyuma ulaşıldığını ve artık gelen tüm özelliklerin çağ açıp kapamaktan ziyade ufak geliştirmeler olduğunu çok sık duyarız. Nitekim bu görüşü destekleyebilecek çok sayıda tanıtım izledik fakat benim fikrim, bu donanım ve yazılım ürünlerinin de yaşam döngüleri olduğu yönünde. Tıpkı canlılar gibi bu ürünler de zaman içerisinde büyüyor, olgunlaşıyor, beklentileri değişiyor ve bu yönde evriliyor. O yüzden ilgiyle takip ettiğim markaların donanım ve yazılımsal geliştirmeleri beni her seferinde biraz daha heyecanlandırıyor. Söz konusu Apple olunca ise ince ayrıntılar üzerine uzun saatler kafa yorulmuş donanımsal ve yazılımsal geliştirmeler beklemek günümüze has bir şey değil. Belirli bir formu tutturmuş ve kabul görmüş tasarımların çok risk almadan ufak geliştirmelerle ilerleyişini sürdürmesi ise sadece akıllı telefon sektörüne has bir durum değil. Alman otomobil markalarının klasikleşmiş modellerine yıldan yıla bakacak olursanız tasarım veya donanım anlamında çok büyük sıçramalardan ziyade ufak geliştirmeler göreceksiniz.

    iOS 18, aslında AI akımına geç kalmış Apple’ın, ChatGPT sayesinde günü kurtarmasına olanak tanıyor. Henüz sadece İngilizce (ABD) dilini desteklese de zaman içerisinde diğer dilleri de destekleyip, gelişecektir. Apple’ın en sevdiğim tutumu birçok donanım ve yazılım geliştirmesini bir bebekken ortaya koyup, sonrasında geliştire geliştire oldukça kullanışlı bir hâle getirmesi. Google gibi doğrudan fişini çekmek ve derhâl para kazanmak gibi bir amacı olmadığı için sabredebiliyor, belki de insanların alışkanlıklarını kazanmasını bekliyor ve sonrasında vazgeçilmez hâle getiriyor. Bunu da çoğunlukla o donanım veya yazılım en iyi hâline ulaşmışken veya ulaşmaya yakınken yapıyor. Aklıma ilk gelen örnek Handoff.

    iPhone 15 Pro ailesi ile gelen Aksiyon Düğmesi, zaman içerisinde çok daha akıllı görevler üstelenebilen bir tuşa dönüştü. Özellikle Kestirmeler ile birlikte çok daha akıllı hâle gelen bu tuş, benim için sanki on yıldır telefonda varmış gibi bir alışkanlık hâline dönüştü. Tıpkı onun gibi 16 ailesi ile birlikte gelen Kamera Denetimi düğmesi de, şimdilik bir akıllı deklanşör tuşu görevi görüyor ancak zaman içerisinde Touch ID barındıran, kaydırma özelliği sayesinde kullanıcı deneyimini ileriye taşıyan bir düğme hâline gelecektir. Yakın zamanda denediğim ProRes video denemesinde ekran üstünde yakınlaştırma yaparken telefonu biraz oynatmış, neden bunun için ekran dışına bir kontrolcü yapmadıklarını sorgulamıştım. Anlaşılan o ki Apple Park’ta birileri benim gibi düşünüyor.

    Kaynak: https://www.apple.com/tr/newsroom/2024/09/apple-introduces-iphone-16-iphone-16-plus/

    Bugüne kadar oldukça eleştirilen kişiselleştirme konusunda da büyük adımlar atılmış. Her ne kadar benim ilgimi çekmese de bu konuda beklentileri olan birçok insanı mutlu etmiş geliştirmelerden bir diğeri bu oldu. Uygulama simgelerinin görünümünden dizilimine birçok tasarım geliştirmesi mevcut. Denetim merkezi geliştirmeleri ve uygulama girişlerindeki Face ID gereksinimini ayarlayabilmek çok daha kıymetli geliştirmeler diye düşünüyorum.

    Fotoğraflar, Mesajlar, Safari, Harita gibi birçok yerleşik uygulamada güzel geliştirmeler mevcut. Benim dikkatimi çeken ve WWDC 2024‘ten beri sabırsızlıkla beklediğim bazı özellikler şunlar;

    • Parolalar, artık Ayarlar altından erişilmeyi gerektirmiyor, harici bir uygulama hâline gelmiş. Ben 1Password’ü çok uzun süredir, etiyle kemiğiyle; belki de birçok özelliğiyle kullanıyorum ancak Beste ile paylaşımlı parola kullanımımız her zaman bir krize dönüşüyordu. 1Password’ün maliyeti de şahsi kullanım için anlamsız geliyordu. Bu nedenle güncelleştirme gelir gelmez 1Password’ümdeki kişisel parolalarımın bir kopyasını Passwords uygulamasına taşıdım ve bazılarını da Beste ile paylaştım. Bu bahaneyle tekrarlayan birkaç parolamı da güncelledim ve 2FA etkinleştirmediğim bazı servislerde bu ayarlamaları yaptım. macOS, iPadOS uygulamaları da pürüzsüz çalışıyor ancak Apple Watch için henüz bir uygulama yok. 1Password, ilgili etiketi atadığınız kayıtları Apple Watch üstünde gösterebiliyor ve bence bu müthiş bir fikir. Bir diğer eksi ise Passwords şu an için sadece giriş bilgileri tutabiliyor. Kredi kartı, gizli dosya vb. gibi 1Password’ün sunabildiği ek özellikler şu an için yok.
    • Uygulama kilitleme özelliği, belki de beş ana sürüm öncesinde tasarlanıp uygulanması gereken bir özellikti. iOS 18 ile birlikte Whatsapp, Telegram, Fotoğraflar gibi bazı uygulamalarımın girişine Face ID gereksin ayarını yaptım.
    • Denetim Merkezi’nde birden çok sayfa oluşturabilme, özellikle akıllı ev aksesuarları kullandığım için benim fazlasıyla işime yaradı. Daha önce ana ekrana yerleştirdiğim bazı kısayolları ikinci bir denetim merkezi sayfasına taşıdım ve böylece daha sade bir uygulama ekranım oldu. Aynı zamanda müziğin çıkacağını kaynağı belirlerken iOS 17’de de oldukça yavaş bir UI animasyonu vardı, bunu hızlandırmışlar. Bu maddeye bir ek de şunu eklemeliyim, Airpods ürünlerinin cihazlar arası geçiş hızı fark edilir derecede artmış.
    • Günlük uygulaması, yaklaşık üç aydır düzenli kullandığım ve her gece kendime bir hatırlatıcı ile yazmayı hatırlattığım bir alışkanlık hâline dönmüştü. İlk hâli oldukça kısıtlı özelliklere sahipti ancak şimdi arama, filtreleme gibi birçok özellik geldi. Bu sayede bazı olayların hangi gün olduğunu çok daha rahat bulabiliyorum. Dijital notlar, kitaplar vb; arama özelliği nedeniyle bile tercih etmem için bir sebep. Bu gelişmelerin haricinde biraz oyunlaştırma getirmişler ve tıpkı Duolingo’daki gibi bir seri mantığı eklemişler. Harici bir hatırlatma hazırlamaya gerek kalmadan doğrudan uygulama içerisinde bir günlük hatırlatıcı oluşturabiliyor ve seriyi devam ettirmek için kendinizi motive edebiliyorsunuz.
    • Her ne kadar bir macOS özelliği olsa da iPhone’u da ilgilendirdiği için yazma ihtiyacı hissediyorum; iPhone Yansıtma. Gerçekten ama gerçekten çok uzun yıllardır beklediğim bir özellikti. 2024 yılında olmamıza rağmen bazı iPhone uygulamaları ne iPad’de ne de Mac’te düzgün çalışıyor. Bu yüzden bir şekilde gün içinde bilgisayar başındayken iPhone’u elime almam gerekiyordu. Neredeyse bir iPhone’un tüm özelliklerini Mac’ten kullanabilmek muhteşem bir fikir. Sadece kişisel kullanımda değil, özellikle yazılımcılar ve telefonda çok sık vakit geçiren, belki de işi bu olan insanlar için bulunmaz bir nimet olabileceğini düşünüyorum.

    Benim şimdilik aklıma gelenler bunlar. Uzun zamandır bu kadar çok özellik beklediğim bir iOS sürümü olmamıştı. Bu yüzden 18.0’e duyurulur duyurulmaz geçiş yaptım ve şu ana kadar hiçbir sorunla karşılaşmadım. watchOS, iPadOS ve macOS’te de güzel geliştirmeler var ancak onlar da başka bir yazının konusu.

    iOS 18 ile birlikte gelen tüm yenilikler için aşağıdaki PDF’e bakabilirsiniz.

    https://www.apple.com/ios/ios-18/pdf/iOS_18_All_New_Features_Sept_2024.pdf

  • Apple Studio Display İncelemesi

    Apple Studio Display İncelemesi

    Pandemi ile beraber evden çalışmaya başladık ve önceleri ofisten edindiğim bir HP monitörü uzun süre kullandık. Web kamerası, hoparlör ve mikrofon çözümü bulunmadığı için Beste ile beraber yaşamaya başladığımız zaman bu ekran bizim işimize yaramamaya başladı. Mikrofon ve hoparlör çözümü Airpods ile giderilse de Beste görüşmelerinde çoğunlukla kamera açıyor ve ekranın üzerine Fujifilm kameralarımızdan birisini web kamerası olarak koymak çok da estetik gelmiyordu.

    Evimizin küçük olması ve ikinci bir çalışma masası ortamı yaratamayacağımız için düşündüğümüz tüm çözümler ikimiz için de optimum faydayı sağlayabilecek şekilde olmalıydı.

    Satın alma kararının en başında web kamerası, mikrofon ve hoparlör barındıran modeller arasında seçim yapmaya karar verdik. Böylece bilgisayarları bir istasyona koyacak, tek kablo ile görüntü aktarımı ve şarj derdini çözecek, bluetooth klavye mouse ikilisi ile de en az kablo ile en temiz görüntüyü sağlayacaktık.

    Radarıma giren ilk model Samsung’un M8 serisi 32 inch 4K çözünürlüklü monitörü oldu. Bu monitörde çeşitli problemler yaşadık ve iade etmek durumunda kaldık. (Meraklısı için Amazon’da yazdığım kullanıcı yorumu için tıklayın) Sonrasında Dell marka bir 27 inch model denedik ve memnun kalmadığımız için en sonunda Apple Studio Display satın aldık.

    Apple, Studio Display (27 inch – 5K çözünürlük) ve Pro Display XDR (32 inch – 6K çözünürlük) isminde iki farklı ekran modeline sahip. Studio Display dahili bir web kamerası, mikrofon ve güçlü hoparlörlere sahipken Pro Display XDR’da bunlar mevcut değil.

    27 inch – 5K çözünürlüklü Studio Display, 12 MP geniş açıya sahip kameraya, uzamsal ses teknolojisini destekleyen altı hoparlöre ve üç mikrofona sahip. 600 nit parlaklığa kadar çıkan ekranı P3 renk yelpazesini kapsıyor ve 1 milyar rengi destekliyor. Ekran içerisinde A13 çipi barındırıyor, böylece kamerada görüntüde sizi ortalayan Ana Sahne, seste çevresel etki yaratan Uzamsal Ses ve “Hey Siri” desteği bulunuyor.

    Arka tarafında 1 adet Thunderbolt, 3 adet USB-C çıkışı yer alıyor. Thunderbolt portu sayesinde kutu içerisinden gelen kablo ile hem şarj hem de görüntü aktarımı yapabiliyorsunuz. Üstelik bu kablo 14 inch Macbook Pro’yu hızlı şarj edebiliyor. Ekranın güç kablosu sabit, iMac modelleri gibi manyetik bir seçim yapılmamış. Bu bir eksi olabilir ancak ekranın yerini kaç kere değiştiriyoruz ki?

    Üç farklı ayak tipi ile geliyor ve bunların değişimi mümkün değil. Bu, klasik bir Apple yaklaşımı ancak rakiplerini inceleyip az biraz tecrübe edinen çoğu kişi buna katılacaktır, ürünün kutusunu açtığınız andan kullanmaya başladığınız ana kadar bu ekrana rakip olabilecek bir çözümün henüz olmadığını anlamak çok uzun sürmüyor.

    Biz tercihimizi eğim ayarlı stanttan yana kullandık. Henüz yükseklik ayarlı olmaması bizim için problem teşkil etmedi.

    Kullanmış olduğum 14 inch Macbook Pro ekranında ne görüyorsam bu ekranda da onu görüyorum. Gerek renk gerekse çözünürlüğün getirmiş olduğu keskinlik anlamında.

    Hobi düzeyinde ilgilendiğim fotoğrafçılıkta özellikle raw formatında çekmiş olduğum fotoğrafları düzenlerken bu özellikler işimi oldukça kolaylaştırıyor.

    27 inch bir ekranda 5K çözünürlük başta oldukça gereksiz gelse de ihtiyaç anında tek bir ekranda iki ekran deneyimini görece küçük bu yüzey alanında giderebiliyor olmak oldukça keyifli. Üstelik bu çözünürlük işlemciyi yoracak endişelerim de boşa çıktı.

    Peki bu ekranın olumsuz bir özelliği yok mu?

    Elbette var. 2022 yılında tanıtılmasına rağmen 2021 yılında bünyesinde barındırmaya başladığı ProMotion teknolojisi, daha anlaşılabilir şekilde açıklayacak olursak 120 HZ tazeleme hızı özelliği bu ekranda yer almıyor. 60 HZ yenileme hızı ile geliyor. Doğrusu bu teknolojiye alıştığım günden beri bu özelliği barındırmayan Apple ürünlerini elime aldığımda güncelleştirme ala ala yavaşlamış bir cihazı kullandığım hissini yaşıyorum. Apple’ın kepçe ile alıp çay kaşığıyla vermesine çok güzel bir örnek.

    Hoş, daha önce alıp iade etmek durumunda kaldığım ekranlar da 60 HZ idi. Sanıyorum ki burada yazılımsal bazı müdahaleler var ve bu ekranın 60 HZ deneyimi en azından iade ettiğimiz modellerden bir miktar daha iyi. Kullanımda 75-80 HZ gibi bir deneyim sunuyor.

    Bir diğer eleştiri de belki çerçevelerine yönelik olabilir. Her ne kadar çerçevesiz tasarımın ekranı gerçek dünyadan ayırmada olumsuz etki uyandıran bir tasarım tercihi olduğunu savunan insanlar olsa da bu kalınlık bana bazen fazla geliyor. Renk ve çözünürlük anlamında bu kadar iddialı bir ekran satın aldığınız zaman çerçeve konusunda daha modern bir çizgi bekliyorsunuz.

    Bir diğer eleştirim ise ekosisteme;

    Birçok Apple ürünü oldukça kişisel tasarlanmış ürünler ancak eşyanın doğası gereği birden fazla kişinin kullanması gerektiği durumlar da oluyor. Örneğin bu ekranı satın aldıktan sonra üç farklı cihaza eşleşme özelliği sunan Logitech Klavye ve Mouse ürünlerini çeşitli sebeplerle iade ettik ve Apple’ın Touch ID özelliği barındıran klavyesi ve trackpad’ine geri dönüş yaptık. Klavyesi, eşleşen iCloud hesabının dışında bir bilgisayara kablo ile bağlanıp kullanılmak istendiğinde Touch ID özelliği çalışmıyor. Doğal olarak farklı iCloud hesaplarına sahip cihazlar arasında eşleştirme özelliği de ekosistemde henüz yer almıyor. Geçiş için masada bir kablo ekrana bağlı şekilde kalıyor ve bilgisayarı kim kullanacaksa önce klavyeye, sonra da trackpad’e kabloyu en azından tak çıkar yapması gerekiyor. Apple işte…

  • Çirkin Ördek Yavrusu: Airpods Max İncelemesi

    Çirkin Ördek Yavrusu: Airpods Max İncelemesi

    Fotoğraf makinesi konusunda olduğu gibi kulaklık konusunda da birçok farklı marka model deneme şansı buldum. Bazılarını satın aldım ve uzun süreler kullandım. Bazılarıyla ise birlikteliğim çok kısa sürdü, hayal ettiğim deneyimi sunmaya yakın bile değillerdi.

    Üzerinde 3.5mm girişi olmayan bir kulaklığa sahip olma fikri bile bana oldukça uzak geliyorken Apple’ın telefonda yaptığı devrimi kulaklıkta da yapması şaşırtıcı gelmiyor. Fakat bunun kazandırdıkları ne, kaybettirdikleri ne? Telefondaki dönüşümün batarya için ek yer kazanma çabası ve su geçirmezliği arttırma konusunda da faydaları olduğunu söyleyerek tüketiciler ikna edilmeye çalışıldı ancak alan konusunda oldukça cömert yer sunan ürünlerde buna sahiden gerek var mıydı?

    İsminde Pro geçen herhangi bir üründe 3.5mm kulaklık girişi olmamasını kabul edemiyorum. Giriş seviyesi bir telefonda olmamasını kablosuz kulaklık satma stratejisi olarak değerlendirip kabul elebilir bulsam da, ki onu dâhi kabul etmek istemiyorum da… İsminde Pro olan ve içerik üretimini destekleyen bir cihazda bu girişin olmaması ve insanların sadece bir Usb portuna mahkum bırakılması çok mantıklı gelmiyor. Hele ki bu ürün Ipad Pro gibi yaratıcı işlere ev sahipliği yapmasının yanı sıra sahada kullanımını destekleyen birçok yardımcı aparatı bulunan bir ürün ise…

    Ne yazık ki bu amaç için tasarlanmamış bir teknoloji ile (Bkz: Bluetooth) yüzde yüz bir senkron yakalamak günümüzde hâlâ mümkün değil. Senkron konusunda en iddiali üründe bile Garageband açıp klavyede bir tuşa bastığınızda aradaki gecikmeyi fark edecek ve ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Günlük kullanımda dizideki ses görüntü arasında asenkron bir sahne yakalamak önceki nesil ürünlere göre daha zor olsa da tam anlamıyla bir başarı henüz gelmiş değil.


    Bang Olufsen HX, Bowers & Wilkins PX5 gibi görece lüks ürünler ile birlikte Sony WH-1000XM4, Sennheiser Momentum 3 gibi özellikleri döneminin en iyisi olan birçok farklı kulaklığa sahip olma şansını yakaladım.

    Kağıt üzerinde her birinin öne çıkan oldukça iyi özellikleri var. Sürücülerinden bağlantı teknolojilerine, yazılımsal özelliklerinden kontrolcü yeteneklerine kadar her biri dönemi için en iyi modeller arasında diyebileceğim ürünlerdi. Elbette her birinin kendince eksiği vardı ancak bunların hiçbirisi müzik özelinde değildi. Uzun kullanımda kafada ağırlık hissetme, kontrolcüsünün içgüdüsel olmaması vb. gibi şeylerdi.

    Kaynak: Bang & Olufsen

    Sahip olduklarım arasında en estetik bulduğum kulaklık Bang Olufsen HX idi. Her ne kadar ses arttırma/kısma veya önceki/sonraki şarkıya geçme için ayarlanmış jestler içgüdüsel değil ve kontrol etmesi zor olsa da gerek ürünün üretim kalitesi gerekse seste yaşattığı o temiz ve berrak deneyim listemde en tepeye yerleşmesi için oldukça yeterli. Uzun kullanımda ağırlığını hissediyor ve ara verme ihtiyacı hissediyorsunuz. Üstelik gürültü engelleme özelliği yeterince iyi değildi.

    Benzer problem Bowers & Wilkins PX5 modelinde de başıma geldi. Uzun kullanımda yorucu oluyor ve ara verme ihtiyacı hissediyordunuz.

    Sony, Bose veya Sennheiser modelleri teknik özellik anlamında en iyi deneyimleri sunan modeller diyebilirim. Özellikle Sony ve Bose gürültü engelleme konusunda çığır açan bir deneyim sunuyor ki bir noktada bundan rahatsızlık bile duymaya başlıyorsunuz. Transparan modundaki başarı bu noktada oldukça önem arz etmeye başlıyor ancak o konuda da çok iyi bir deneyim sunabildiklerini söylemem pek mümkün değil. Transparan özelliği bazı durumlarda güvenlik için dâhi gerekiyor. Örneğin bir iş çıkışı yürürken trafikte akan araçların sesini duyabilmem gerekiyor ve gürültü engelleme özelliği ile yürümek oldukça tehlikeli sahneler yaşamama neden olabiliyor. Transparan modunda ise neredeyse kulaklık kafamda değilmiş gibi bir deneyim yaşıyorum ancak dış sesin kulağa aktarımı konusunda sesin bir nebze robotikleşmesi ve mikrofondan geliyor oluşunun anlaşılması bu deneyimi baltalıyor. Tıpkı VR gözlüklerdeki ilk deneyimde insan beyninin afallaması gibi bir şey olduğunu düşünüp zamanla geçeceğini öngörsem de uzun kullanımlarda da sıkıntı yaşamaya devam ettim.

    Sony ve Bose modellerinde kullanılan materyalin plastik olması her ne kadar hafiflik sağlasa da kalite ve hissiyat anlamında iyi bir deneyim sunmuyordu. Sennheiser modelinde de yükseklik kızaklarının dişli yapıda olmaması uzun kullanımda ayarlanan yüksekliğin sabit kalmaması gibi bir probleme yol açıyordu. Bunu Kanyon’daki deneyim mağazasında sergilenen modelde görünce satın almaktan anında uzaklaşmıştım.

    Airpods Max?

    Bir noktaya kadar Apple için “kullandıkları ürünleri üreten marka” diyordum. Öyle ince tasarım ve kullanım detayları yakalıyorlar ki, o ürünü ürettikten sonra günlük hayatta kullanmaya devam ediyorlar ve kendilerince problem gördükleri birçok noktayı gerek yazılım gerekse donanım güncellemeleri ile fixliyorlar. Bazı konularda kendilerine dert yaratıp sonradan çözüm sunsalar da çoğunlukla fikrim bu yöndeydi.

    Peki 3.5mm girişi olmayan bir kulaklık fikrini makul gören neydi? Çantasının anlamsız tasarımı ile bir kol çantası şeklinde taşınmasını beklemişler ve bunu bir kulaklıktan ziyade bir aksesuar olarak düşünmüşler gibi geliyor. İçerisinde yer alan teknolojiyi Beats ürünlerinde de görüyorsunuz ancak Airpods Max, Apple imzası taşıyan ilk başüstü kulaklığı olduğu için değerlendirmeyi onunla yapmak doğrusu gibi geliyor. Bu kulaklığı 579 Euro etiketiyle satılığa çıkaran şey sadece onu mücevher kategorisine sokmak isteyen Apple bakış açısı diye düşünüyorum.

    Kaynak: Apple

    Tıpkı Airpods Pro gibi bu kulaklık da bağlanma, cihazlar arası geçiş, gürültü engelleme ve uzamsal ses konusunda tatminkâr sonuçlar veriyor. Transparan modunu Apple’dan daha iyi yapabilen bir kulaklığı henüz kullanmadım. Alanında en iyi kulaklıklar denilen modellerde dâhi dışarıdan alınan ses kulağınıza aktarılırken robotik bir efekt uygulanmış gibi hissettiriyor ve yukarıda da bahsettiğim gibi bu bir süre sonra alışılabilecek bir şey değilmiş gibi geliyor.

    Airpods Pro modelinde kulaklığın kulağınızda olduğunu dâhi unutabilirsiniz. Max’te boyutları ve ağırlığı itibariyle bunu diyebilmek elbette mümkün değil ancak deneyimi Pro’dan aşağı kalır değil.

    Uzun süreli kullanımda ise fark ettiğim ilk şey kulaklığın baş ağrıtmadığı oldu. Diğer modellerde bir saatin üstündeki kullanımlarda kulaklarda ısınma ve kulaklığın kafayı sıkıştırdığını hissediyorsunuz.

    Sonuca gelecek olursak Apple’ın en beğendiğim deneyimlerinden birisini sunan en çirkin ürünü Airpods Max oldu. Cihazı kendim satın almadım ve bu paraları verebileceğim en son kulaklık olduğunu teyit etmiş oldum. Her ne kadar deneyim anlamında en iyilerden birisini sunsa da günün sonunda bunun tasarımını gözüm kabul edemiyor, şarjı bittiği zaman bomboş bir çöpe döndüğünü aklımdan çıkaramıyorum. Kablosuz bağlanabilmek çok büyük bir rahatlık sunsa da kablolu kulanmak istediğinizde bunu yapamadığınız bir kulaklık fikrini kabul edilebilir bulmuyorum. Çektiğim videoların seslerini düzenlerken günlük kullandığım Marshall Monitor II ANC’yi kablolu bir şekilde kullanıyor, her ne kadar bağlanma ve cihazlar arası geçişte bir Apple ürünü olmadığını fark etsem, verdiği sesin kirli olduğunu bilsem de deneyim ve görüntüsü itibariyle onu kullanmaktan keyif alıyorum. Üstelik yarı fiyatına.

    Kaynak: Marshall