Hangi fotoğraf makinesini almalıyım?

photo of woman looking pensive
Photo by Marcus Aurelius on Pexels.com

Uzun yıllar filmli fotoğraf makineleri kullandıktan sonra artan film ve banyo fiyatları ve iş hayatının yoğunluğu nedeniyle Sirkeci tarafına eskisi kadar sık gidemediğim için aynasız fotoğraf makinesi arayışına girmiştim. Uzun araştırmalar sonucu ilk aynasız fotoğraf makinesinde tercihim Olympus Pen F olmuştu. O zamanlar Fujifilm markası henüz bu kadar agresif bir yayılma politikası izlemiyor, Olympus markası şimdikinden çok daha iyi bir konumda ve satış-satış sonrası hizmeti sunuyordu.

Bu tercihimi yaparken Fujifilm, Sony ve bütçeme uygun, akla gelebilecek diğer tüm markalardaki alternatifleri değerlendirdim. İkinci ellerini inceledim, ergonomisinden özelliklerine her birini tek tek karşılaştırdım. Bugün geldiğim noktada çektiğim alan ve konu çok değişmemiş olsa da merakımdan ötürü birçok farklı makineyi kullandım ve ideal tercihimi buldum ancak bu yolun henüz başında olduğunu düşündüğüm insanlara en azından kişisel tavsiyelerimi yazmaya karar verdim. Hatta bazı makineleri o kadar çok beğendim ki birden fazla kez satın aldım. Olympus Pen F ve Ricoh GR III gibi.


Sensörler

Kaynak: duzgunmedya.com

Denklem: lens mm değeri X crop factor = lensin efektif mm değeri

Full frame örnek: 28mm lens X 1 = 28mm

Apsc örnek: 28mm lens X 1.5 = 42mm

M43 örnek: 28mm lens X 2.0 = 56mm

Bence işin en temelinde sensör tiplerini bilmek ve bütçeyi ona göre ayarlamak gerekiyor. En yaygın örneklerini full frame, apsc ve micro 4/3 seçeneklerde göreceğiniz aynasız makinelerde full frame dediğimiz, filmli makinelerdeki fotoğraf alanı boyutunu sensöründe birebir sunan makinelere deniyor. Bu kategoride aklıma ilk gelen örnek, sahip olduğum ilk ve tek full frame makine olan Sony A7. 50mm ve 28mm lensler ile bir süre vakit geçirmiştim ve tadı hâlâ damağımdadır. Dinamik aralık konusundaki cömertliği ile aynı karede en karanlık ve en aydınlık alanlardaki detayları görebilmek çok büyük bir nimet. Sayılabilecek birçok farklı faydası var elbette ancak en önemlisi benim için dinamik aralıktı. Ayrıca ergonomi anlamında oldukça rahat tasarımlara sahip makineler bu kategoride yer alıyor. Negatif anlamda ise aklıma ilk gelen sensör büyüklüğü nedeniyle body ve lenslerin büyük olması geliyor. Çok küçük gövde seçenekleri ile gelen örnekleri olsa da bütçe konusunda çok uç noktalara çıkmadıkça genelde örnekler büyük ve görece hantal makineler oluyor. Fotoğraf makinesinin her gün taşınamayacak hâle gelmesi bir noktada benim senaryomu baltalıyor ve her fotoğraf çekiminde boyutları nedeniyle oldukça dikkat çektiği için hem insan veya hayvanın doğallığını yitirmesine neden oluyor hem de gizli saklı çekim yapma imkânını ortadan kaldırıyor.

Apsc sensörler, full frame sensörlerin 1.5 kat küçültülmüş hâline deniyor. Full frame bir fotoğraf makinesinde lensiniz 28mm ise fotoğrafınız da 28mm oluyor ancak apsc sensörlü bir makinede takacağınız 28mm size efektif olarak 28mm sunmuyor. Burada 28 x 1.5 = 42mm sonucunu elde ediyorsunuz ve efektif olarak lensiniz 42mm sonuçlar sunmuş oluyor. Bu nedenle apsc bir lens aldığınızda, 28mm bir sonuç yakalamak istiyorsanız aslında yaklaşık 18mm lens almanız gerekiyor. Denklem basit.

Micro 4/3 (m43) sensörlerde ise bu katsayı 2 ile değişiyor. Bunun sağladığı avantajlar ve dezavantajlar var. İlk aynasız fotoğraf makinem m43 sensörlü bir Olympus Pen F’ti. Benim için fazla bir avantaj sunmasa da zoom lens yatırımı yapacaklar için faydaları var. Örneğin 150mm lens alarak efektif olarak 300mm sonuçlar elde edebiliyorsunuz. Ay fotoğrafları çekmek için biçilmiş kaftan. Dezavantaj olarak geniş açılara inmek en azından benim tercih ettiğim dönemlerde rakiplerine göre daha pahalıydı. Pen F’i 12 ve 17mm lensler ile kullanmıştım; yani 24mm ve 34mm’e denk geliyordu. Hayatıma iz bıraktığını düşündüğüm makinelerden birisi. Yeni nesli çıksa dakika düşünmem alırım. Zira eksiklerini bilmeme rağmen bu makineyi sattıktan sonra pişman olup bir kere daha almıştım. Auto-focus’u yavaştı, yazılımı bence çok kullanıcı dostu değildi ancak arzu nesnesi hâlini almıştı. Linklediğim yazıda incelemesini okuyabilirsiniz.

Konu, buna bağlı olarak makine tasarımı

Benim gibi sokak ağırlıklı fotoğraf çekimi yapacaksanız bence vizörün makinedeki fiziksel konumu oldukça önemli. Vizör, gözümüzü yerleştirip optik veya elektronik olarak sahneyi görmemizi sağlayan araç. Bu konuda hâlâ eski kafalı birisi olduğum için makinenin önünde yer alan ekrandan fotoğraf çekmek, gerekmediği sürece tercih ettiğim bir seçenek değil. Gerektiği alanlar neler olabilir, örneğin konserde makineyi kaldırıp sahneyi çekmek istersiniz, ekranı hareket edebilen bir makine oldukça fayda sağlar. Bir başka örnekte ise örneğin yere fazla eğilemeyeceğiniz veya yatamayacağınız bir konum olur, ekranı yukarıdan görerek fotoğraf çekmek için yine aynı hareketli ekranlar işinizi kolaylaştırır. Ekranın öne dönebilmesi ise vlog veya selfie çekme konusunda işi rahatlaştırır.

Vizörün makinenin sol üstünde olması, sağ gözümle vizörden bakarken sol gözümle de aslında sahnenin dışında kalan diğer alanları görmeyi bekliyorum. Bu, başta oldukça zor gibi görünse de aslında işin temeline alışınca oldukça pratik ve sahneyi kurgularken işi kolaylaştırdığını düşündüğüm bir yöntem. Zira çekeceğiniz alana girebilecek bir istenmeyen nesnenin sol göz ile tespitini yaparak fotoğraf çekmeyi bekleyebilirsiniz.

Vizörün elektronik, optik olması kısmı işin keyif ve teknoloji kısmı. Ben optik vizörü sevsem de Fujifilm gibi bazı markalar her ikisini bir arada sunan çözümler geliştiriyor ve bazen elektronik vizörü de tercih ettiğim oluyor. Örneğin düşük ışıklı ortamlarda elektronik vizör işi bir nebze daha kolaylaştırıyor.

Vizörü makinenin ortasında konumlandırılmış filmli/dijital hiçbir makinede aradığım konforu bulamıyorum. Stüdyo ortamında çekim yapsam belki bu kadar zorlanmam ancak benim stilime pek de uygun gelmiyor. Bu tamamen şahsi bir konu.

Bütçe

Bu konu tabii ki kişiden kişiye değişiyor ancak yakın çevreme hep şunu tavsiye ediyorum. Eğer ki çektiklerinizi biraz renk oynayarak instagram’a atacaksanız bence en güncel, en yeni makine almanın pek de bir anlamı yok. Zira bir önceki nesil makineleri yarı fiyatından bile ucuza almak mümkün olabiliyor. Tabii ki bütçe varsa çoğunlukla en yeni makine en iyi makine oluyor.

Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta bence çekilecek konu/alan belirlendikten sonra markanın lens evrenini araştırmak. Hangi marka hangi lens çeşitlerini sunuyor bunları önceden bilmek faydalı olabilir. Zira gövdeler değişebilir, lensler kalır. Eğer sabit lensli bir makine almayacaksanız, ki bunu pek tavsiye etmiyorum, çekim tarzınız değişebilir, dünyayı daha geniş veya daha dar görmek isteyebilirsiniz. Bu nedenle buna uygun lenslerin varlığını önceden araştırmak, body alma konusunda karar vermeye yardımcı olabilir. Bazen makineler teknoloji anlamında ilerlese de ergonomiden veya başka başlıklardan ödün verebiliyor. En yenisi her zaman en iyisi olmayabiliyor. Bu nedenle karar verdiğiniz makineleri eğer marka sunamıyorsa gerekirse gidip ikinci el inceleyip bir ele alıp vakit geçirmekte fayda var diye düşünüyorum. Sonrasında zaten bütçenize göre bir şeyi elbet alacaksınız.

Lens

Bu da aslında en başta karar verilmesi gereken maddelerden birisi. Çekeceğiniz konu/alanla doğrudan alakalı olduğu için biraz kişiye özel bir konu. Sensör seçimine bağlı olarak milimetre değerlerini iyi okumak ve seçim yaparken dikkat etmekte fayda var. m43 sensörlü bir makineye 30mm lens aldıktan sonra açı çok dar dememek için (30 x 2 = 60mm) bu konuda okuryazarlık seviyesini bir an önce arttırmak gerekir. İnanın bu matematiği Hayyam’daki birçok fotoğraf makinesi satıcısı bile bilmiyor ve bildiğini iddia ederek kendini rezil bir konuma düşürebiliyor. (Ne yazık ki yaşandı…)

Diğer tavsiyeler

Elbette bugün birisine filmli makine al, filmleri ve ışık kullanımını öğrenip alış ve sonrasında diyafram, enstantane, iso gibi değerlerin oranlarını deneye yanıla öğren demek insanı hobiden uzaklaştırır. Ben filmli çekmeye başladığımda ilk birkaç filmimi heba ederek aynı sahneyi birçok farklı değerde çekmiş ve neyin ne olduğunu banyo edip aldığım notlara tek tek bakarak kafamda oturtmuştum. Şimdi değiştirdiğiniz diyaframın etkisini canlı olarak ekrandan görebiliyor olacaksınız ancak bu terimlerin ne anlama geldiğini ve nasıl kullanıldığını en azından youtube’dan vesaire bir bakarsanız çok mantıklı olur.

Filmli çekmeye başlayan her arkadaşıma bunu tavsiye ediyordum çünkü ilk tatilinizde bir şey bilmeden giderseniz hiçbir güzel fotoğraf çekemeden dönme ihtimaliniz var. İnsanlar Galata’yı sadece Galata olduğu için çekmiyor, en azından hata yapacak olursanız gidip bir daha çekebileceğiniz bir konu olduğu için çekiyor derdim.

İkinci el satın alma planlıyorsanız uzman olmayan birisiyle gitmemekte fayda var. Makine darbe almış olabilir, sensörde ölü pikseller olabilir, tekerlektir-düğmedir çalışmayan aksamı olabilir.

Olympus Pen F, Ricoh GR III, Fujifilm X100V, Fujifilm X-E4, Leica D-Lux 7, Sony A7 benim kullandığım örnek marka modeller. Eğer bu makinelerden birisi hakkında desteğe ihtiyacınız varsa bir görüşme planlayıp 15-20 dakika boyunca artılarını eksilerini sizinle paylaşabilirim ve hatta satın alma noktasında destek de olabilirim. Şimdilik aklıma gelenler bunlar, belki daha sonrasında bu yazıda atladığım ve bence önemli diyebileceğim diğer konularda da bir yazı paylaşırım.

Okuduğunuz için teşekkürler.


Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *